aziz nesin in 1 temmuz 1993 sivas konusmasi

entry2 galeri
    2.
  1. biz ilkokuldayken ;ben darüşşafaka;da okudum-4. sınıfta siyer-i nebi yada siyer-i enbiya denilen bir ders vardır. din dersi vardı. aslında din dersi değil de peygamberler tarihi;

    orada bu muaviye ve ali çatışması bize çok uzun ders olarak anlatılmıştı, öğretilmişti.

    ve bu dersi veren hoca tabii muaviye'yi haklı bulmuyordu, kendisi alevi de değildi. zaten muaviye'yi haklı bulan türkiye'de sünniler arasında pek yoktur.

    orada bağnaz, o zamanki bağnaz alevilerin helalarını muaviye adına benziyor diye maviye boyattıklarını söylemişti. çok ilginç bir saptamadır bu; yani helasının duvarını maviye boyarsa -;hiçbir ilişkisi yok- muaaviye;ye hakaret etmiş olacak; iş bu noktaya kadar gelmiştir ve devam ediyor. kahramanmaraş olaylarında bunu gördük, can almaya kadar bu düşmanlık varabiliyor. benim çocuklarımdan, vakıf çocuklarımdan bir tanesi, bir kız, akşehirli bir kız, öğretmen okulunu bitirdi. sevdiği erkek alevi. çok büyük bir olay oldu. akşehir'de bir alevi delikanlıyı bir kızın sevmesi; bir sünni kızın sevmesi; oysa o delikanlı ne aleviliği biliyordu ne de gerçek aleviydi. o sünni denilen kız da ne sünniydi ne de sünniliği biliyordu. iki tane tür insanıydı. türkiyeli iki insandı. ve bu büyük şeylere birçok yerlerde varmıştır, cinayetlere kadar; ama o tatlıya bağlandı, aileler dargın kalmak koşuluyla onlar evlendiler ve üç tane çocukları oldu. bu bende çok büyük bir izlenim bıraktı. bu olay etkilemiştir beni;bu düşmanlık hakkında doğrusu beni 12 imam da (ilgilendirmiyor)-bu size aykırı gelebilir, bağışlayın beni lütfen-çünkü çoğunuz sanıyorum ki alevisiniz ve benim de bütün inanmış insanlara saygım olduğu gibi alevilere biraz daha çoktur sevgim, neden söyleyeyim;önem veriyorum.

    çünkü; hangi tarihsel neden olursa olsun, en çok hoşgörüye dayanan bir inançtır. ama dinsel inançlara karşı ve dinsiz bir insan olarak…bu anlamda aleviliği tutmuyorum. insancıl yanını ve hoşgörü yanını tutuyorum. ona çok değer ve önem veriyorum. şiilikte, ben onu da anımsıyorum ve muharremlerde -10 muharrem mi öyle bir şeydir-matem günündeki;şiilikle kaynak olarak aleviliğin yakınlığı da elbette vardır, hatta şöyle diyebilirim. yanlış da olabilir ama böyle bir düşünce var kafamda: alevilik, şiiliğin türkiyelileşmişidir. türkiyelileşmişidir çünkü aslında bizim türkiye müslümanları arap müslümanlarına benzemiyorlar.

    türkiye, müslümanlığı başka bir çizgiye sokmuştur, genelde bunu anlamak için cami-ül ezher'in içine birkaç kez girdim. medreselerini de gezdim, gördüm. örneğin caminin içerisinde, o büyük caminin içerisinde çocuklar koşmaca oynarlar ve entarili arap yere yatmıştır, uyuyordur, horlaya horlaya ve entarisi açılmıştır. cinsel organı şişe şişe kabarmaktadır, onu ben gözümle gördüm. türkiye;de camide böyle bir şey olmaz, ister sünni olsun ister başka şeyden olsun. yani türkiye islamlığı türkiyelileşmiştir. alevilik de bana göre şiiliğin türkiyelileşmişidir.

    türkleştirilmiş demek istemiyorum, çünkü türk olmayan aleviler de vardır. kürt aleviler vardır ama türkiyelileşmiştir ve insancıllığı da buradan geliyor zannediyorum.

    bir de başka bir şey var. tabii ırk etkisini öne almayan bir insanın bildiğiniz gibi, ama en öz türklerdir onlar, türk gelenekleri hala sürmektedir, gelenek ve görenekleri onlarda sürmektedir.

    oysa türkiye çok karışmış bir ülkedir. çok iyi karışmış ayrıca, ama aleviler o kadar, onlar kadar karışmamışlardır, daha çok toprak insanları oldukları için; yani örneğin bektaşiler gibi şehirleşmemiş, daha çok köy insanlarına dayandığı için; dahası gelenekleriyle türklüğü sürdürmüş insanlar olarak görüyorum onları

    şimdi bugün aleviliği nasıl yorumlamak gerekir? ben düşüncemi söyleyeceğim. önce musa idi galiba bu saz çalan arkadaşımız, bu "kohmirem, kohmirem" dayen sabir'in, azerbaycanlı sabir'in şiirini okudu. aslında "korhiyir", bu "kohmirem" yalan; hem de adamakıllı "korhiyir"çünkü şundan belli, sabir'in şiirini bozdu: "nerede yobaz görirem korhirem". öyle değil ki; "harda müselman görirem korhirem." korktu müslüman görmekten;

    hatta bütün dillerde atasözü haline gelmiş bir deyim vardır."kork allah'tan korkmayandan" derler. onun için allah'tan korkmayan biri başa geldiği zaman ondan türk halkı korkar. o demin şiiri okunan sabir de şia mezhebinden.

    ben bizim din ataşeleriyle konuştuğum, tartıştığım zaman bana sık sık aleviliğin mezhep olmadığını söylüyor. doğru, alevilik mezhep değildir. ama bir tarikat mıdır, bilmiyorum, siz daha iyi biliyorsunuz elbette ne olduğunu; aleviliğin önemli, değerli bir şey olduğunu biliyorum.

    ama tarikat desem tarikat değil, çünkü bir şeyhten şeyhe geçmiyor. bektaşilik gibi bir ruhsat alınarak yeni bir şeyh olmuyor. efendim? ha, mertebe filan gibi böyle şeyler, yani biraz somut olarak fiilen var olan, ama adı mezhep olmayan, tarikat olmayan bir şeydir;ve daha çok tabi, aleviler daha çok başka başka yerlerde tabii arnavutluk'ta şurda burda var, ama daha çok türkiye'ye özgü bir durumdur. mertebe dersiniz, ne derseniz deyin ama adı, bence adı pek konmamış gibi;yanlış şeylerde söyleyebilirim; ama mezhep olmadığına, tarikat olmadığına göre bir ad bulunması gerekir mertebe uygunsa mertebe denilebilir.

    ama mertebe; cumhurbaşkanlığı da bir mertebe; alevi değil ama onun için onlar için başka bir şey vardır yada vardır, belki ben bilmiyorum. bugün nasıl yorumlanmalıdır? ben genelde 400 yıl önceki, -ne olursa olsun, en doğru sözler olsun-bugün aynen onları yürürlükte kalmasından yana değilim. 700 yıl önce, 750 yıl önceki mevlana da öyle, tabii bunların için de ölümsüz değerde sözler elbette vardır. ama o felsefe bütünüyle bugüne ait uygulanamaz ve o yüzden ben müslüman değilim. yoksa kuran'da da güzel sözler var ama 1300,1400 yıl önceki sözlerin kimin sözü olursa olsun, eskiyeceğini inanıyorum. eskimiştir…

    bugün pir sultanı yaşatmak ondan gerçeklerin çağcıllaştırılmasıyla olabilir. çağcıllaştırma, bugünkü çağa uyar hale getirebilirsek, o zaman ondaki nedir, onlar insancıllık başta olmak üzere birde haksızlığa karşı ayaklanmak yada karşı gelmek yoluyla olabilir. bunu sazda, sözde, şiirde yeni pir sultan abdallar, çağcıl pir sultan abdallar, yeni demelerle, yeni deyişlerle ortaya koyabilirler ancak. aynen tekrarında bilimsel yararlar vardır, tarihsel yararlar vardır. ama bugünün koşullarına hepsi uymaz, uyamaz. bu mümkün değildir.değişime aykırı bir olaydır.

    onda değişmeyen özleri bulup onları sürdürmek gerekir. şimdi çok aykırı gelecek size, zannediyorum ki aykırı gelecek, ben saza da karşı bir insanım. bu saz böyle devam ettikçe türkiye bir adım ileri gidemez. yunus zamanında bu saz böyle çalınıyordu. 770 yıl önce pir sulta abdal zamanında da böyle çalınıyordu. bugün de böyle çalınıyor. bu sazı alıp da pir sultan demeleriyle bunu çalarsak, bu olmaz; hiçbir ilerleme olmamış demektir. türkiye bir adım ileri gitmemiş demektir. sazda bir hamle, bir atılım. bir modernlik. bir çağcılık yaratırsak, şiirlerinde ve şarkılarında, türkülerinde yaratabilirsek bunu başarabiliriz. bu çok güç bir iştir. ama bu güç işin altından kalmak zorunda türkiye. kalkamıyor bugüne kadar;

    almanya'ya giden, avrupa'ya giden delikanlıları görüyorum, hepsinin içinde siyah torba içinde bir saz. düşününki bu söz hiçbir öğretim görmeden kendiliğinden öğreniliyor. olabilir mi böyle bir şey? haa, sazda yenilik yapanlar yok mu? birkaç tane çok önemli yenilik yapanlar var. bunları tanıdık, yaşadık bunlarla. işte o yenilikleri getirmezsek saza, bu saz bizim kendimizin, kendi ayak bağımız olacaktır gibi geliyor bana. hiçbir çağcıl olay değildir bu. tıpkı cami minaresinde mimar sinan'ı taklit ederek, onun yaptığı camiler gibi yapamaya benzer. kocatepe camisi böyle bir örnektir. bir aman sonra bu camiler bir anıtsal ören olarak kalsa, yani cami kalmasa da diyelim ki 1000 yıl sonra 3000 yılında bunlar yerin altında kalsa, arkeologlar orayı kazıp çıkarsala, bakacaklar bu ne camisi; ankara'da kocatepe camisi allah allah, bu cami; diyecekler ki, yav kanuni sultan süleyman'ın yaptırdığı caminin kötü bir kopyası, hiç türkler ilerlememiş mi? bunu soracaklar, sazda da da böyle.

    türkü de böyle, şiirde de böyle, biz nereye geldik, işte o zaman pir sultan ve onun gibi bunlar toplumsal ve lejander kahramanlardır. onun yoluna bağlı kalmış oluyoruz. yoksa aynen yenileyerek değil. aynen yinelemenin yeri tarihtir. tarih dersidir, tarih bilgisidir. bu atılım yapmamız yine onlara dayanarak olabilir. pir sultan'ın gerçek değerini vererek. örneğin bu etkinlik dördüncüsüymüş galiba... burada görüyorum ki, 400 yıllık pir sultan;ın dördüncü kutlama töreni olabiliyor.

    türkiye'deki ağır siyasi baskılardan dolayı pir sultan abdal derneği'nin başkanını kutluyorum. candan, çok güzel, çok değerli bir konuşma yaptı. sayın valimizi de kutluyorum. ondan ben valiyi kutlamaya alışık değilim. ama bu valiyi elbette kutlayacağım. böyle bir valiyi...

    işte benim kısaca pir sultan abdal hakkında söyleyeceklerim bunlardır. özet olarak tekrarlmak istediğim şu: pir sultan abdal bir kişi değildir. türk halkının büyük çoğunluğudur. o nereden belli, çünkü birçok pir sultan abdallar var, onu benimsemişlerdir, onun felsefesi doğrultusunda yazmışlardır şairler.

    onlar hepsi, tıpkı bu şeye benzer; markez mahalle bakkalarını nasıl kaldırırsa bir tane pir sultan abdal çıkar öbürlerinin aynı yolda olanlarını siler. işte bu bizim tarihimizde çok var. özellikle halk şairlerinde pek çok var. ikincisi de pir sultan felsefesinin doğrultusunda yenilikler ve atılımlar yapmak zorundayız. yoksa biz gene biz oluruz, yüzde 60 mı yüzde 90 mı aptal oluruz belli olmaz.

    sağolun, teşekkür ederim..."
    4 ...