küçüktüm... soranlara büyük görünmenin hevesiyle 5.5 yaşındayım diye cevap veriyordum daha. parmaklarımla yaşımı gösterebilecek kadar küçüktüm. istanbul'daki tatil bitmiş otobüsle eve dönüyorduk. otobüste sigaraların yakılıp içilebildiği, telefon denilen aygıtın bizim yaşantımıza daha girmediği günlerdi. otobüsten inip bizi karşılamaya gelen babamın yanına yürüdük annem, kardeşim ve ben. babamın bizi görünce nasıl sevineceğini düşünmüştüm yol boyunca öyle ya biricik prensesi geliyordu yanına. babam bizi benim beklediğim şekilde karşılamadı. ağlamıştı babam. gözümde öyle yerlerdeydi ki babam ağlayayamazdı. ağlamak ancak bana kardeşime yakışacak bir şeydi. eve gittik sonra. babam anneme yolda anlatıyordu yine ağlayarak oteli yaktılar diyordu. benim orada tek anladığım şey içinde geçen 'alevi' sözcüğüydü. öyle ya biz de onlardandık. daha yeni yeni duyduğum bir kelimeydi ama biliyordum biz okuldaki çoğu arkadaşım gibi değildik. ama korkutucuydu bir yandan da alevi olmamız. televizyonda 'gazi olaylarını' izlerken babama kızan küçük kardeşim 'senin alevi olduğunu polise söyleyeceğim görürsün sen' diyordu gözünü korkutmak için. çünkü aleviler kötüydü işte. polis onları dövüyordu demek ki kötüydü. ufacık bir çocuğu bu hale getirmişlerdi işte. aleviler kötüydü pisti. onlar her şeye layıktı. sonra yıllar geçti ben artık ortaokuldaydım. arkadaşlarımla oturmuş o yaşın gereği olarak dinden bahsediyorduk. alevi olduğumu öğrenince önce mum söndü'yü sordu. sonra siz yemeğinize tükürüp yiyormuşsunuz dedi. en sonunda da benim içimi en çok acıtan şeyi söyledi. 'siz evlenmeden önce babanızla yatarmışsınız' buydu işte bizim çoğu insanın gözündeki yerimiz. buydu bizim hakkımızda düşündükleri. aradan ne kadar zaman geçerse geçsin neler yaşanırsa yaşansın bizim hakkımızdaki bu görüşlerde değişmeyecek biliyorum; ama bildiğim bir şey daha var biz de bu ülkede yaşıyoruz bu ülkeyi oluşturan değerlerden biri de biziz.