Gecenin ikisinde beni yatağımdan bilgisayarın başına fırlatan neden havanın sıcak oluşu değil. içimi yakan bir susuzluk da yok. Türkiye'nin geçen geceki aldığı yenilgiyi de o kadar fazla içerlemedim.
Beni gecenin bu geç saatinde yatağımdan fırlatan, uzandığım yerden izlediğim 32. gün programının geçmiş program görüntüleri... Hani Mehmet Ali Birand'ın her sohbetin sonunda "okey okey okey" diyerek Türkçeye kılıç çektiği program.
Programın amacı daha başından belliydi. Amacına ulaştığı da programdan kısa bir süre sonra görüldü. Üniversiteli türbanlı kızlarla, laikliği saçı açmak olarak tanımlayan kızlar karşı karşıya getiriliyor. Mehmet Ali Birand'ın çapraz soruları, öğrencilerin karşılıklı provoke atışmalarla birbirini tahrik etmeleri gırla gidiyor.
Zaten taraflara bakıldığında da içerik izleyicinin kafasında hemen şekilleniyor. Sözde laiklik yandaşları tek kale oynamak için stüdyonun en önlerine yerleştiriliyor. Ali Bulaç, Nazlı Ilıcak ve üç beş türbanlı öğrenci, karşısındaki dev orduya karşı görüşlerini anlatmaya çalışıyor.
Beni yatağımdan fırlatan, türbanın serbest olması gerektiğini savunmam güdüsü de değil. Beni buraya atan; türbanın tüm kamu kuruluşlarında serbest kalmasını isteyen küçük toplulukların bu tür hedefi belli programlara Battal Gazi edasıyla katılıp Birand ve türevlerinin amacı göz önünde sorularına kalkan olmaya çalışmaları. Zira geçtiğimiz haftalarda bir de Fatih Altaylı örneği var. Ve daha niceleri...
Kurda kuzunun masumiyetini anlatmaya çalışan genç beyinlerin özgürlüklerini ellerinde mundar etmeleri beni üzüyor. Beni, saçı açıkla kapalı olanlar kol kola gezerken bu programlara çıkan saçı açık ve kapalı kızların bu iki grubu birbirine düşman gibi göstermesi de üzüyor.
Yazımı, "türban neden serbest kalmalı" başka bir deyişle "türban neden yasaklanmamalı" konularını işleyerek ideolojiye kurban etmeyeceğim. Eğer öyle olsaydı akşam yemeği sonrası Kanyon çıkışında anneleri türbanlı bir aileye dönen birkaç şortlu bay ve bayanın aileyi yerin dibine sokan bir duruşla "bunlar buraya da mı girdi yaa" deyişini kınar, size de şikâyet ederdim.
Bu konu, ancak bir başka yazının konusu olabilir. Türban sorununun tartışılması gerektiği yerler eğer demokratik yerler olmalıysa yukarıda bahsettiğim programlar bu sorunun tartışılacağı programlar olamaz. Bir bayın, yanındaki türbanlı bayan arkadaşını işaret ederek yandaş arkadaşlarınca da alkışlanan "bunun yanında oturmaktan utanıyorum" sözlerini hoş karşılayan program, sorunun çözüm yeri olamaz.
Amacı belli olan ve hep aynı neticeyle sonuçlanan bu programlara çıkmamanız sorunun daha da büyümesine engel olacak.
Kendisini Süpermen, Süperkadın zanneden arkadaşları kanayan bu damarı baltalamamaya davet ediyorum. Ne siz süpersiniz, ne de onlar bu süperlik karşısında fikirlerinden dönecek fikir adamları.
Çift taraflı atışmaların, tahriklerin elinize vereceği sadece sıfırla sıfırın toplamıdır. Amaca hizmet etmeyin. Benden söylemesi...