her gün aynı şeyleri yapar insan. uyanır, güne başlar ve gün için belirli olan bir dizi eylemi yerine getirir. sonu olmayan ve tekrara düşen, ölüm gerçeği karşısında hiçbir etkisi bulunmayan eylemler dizisi. kariyer, evlenmek, gezi, vs. ne olursa olsun, içerisinde ölüm gerçeğini değiştirecek, eylemlerin sonsuzlukta yankılanmasını sağlayacak hiçbir unsur barındırmaz.
olması için ter akıttığı, elde edildiğinde ise mutlak doygunluk sağlamayan amaçlara doğru her çaba koşu bandındaki adımlardan farksızdır. tekrar uyanmasını sağlayan sebeplerin tükendiğini ve bu adımların hiçbir yere vardırmadığı gerçeği üzerinde düşünen insan anlam yoksunluğu karşısında çaresiz kalır.
hayatın yaşanmaya değer olmadığı yönünde akıl yürütür. ancak modern dönemden sonra yükselişe geçen o lanet olası akıl, hayatın anlamsız olduğu gerçeği ile baş etmek için hayatımızdan vazgeçmenin, intihar etmenin nesnel ölçütünü veremez haldedir. anlam yoksunluğu, hayatın yaşanmaya değer olmayışı intiharı gerektirir mi? adım adım yürünen bu mantıksal çizgide o son noktaya intihar düşüncesinin olduğu noktaya geldiğinde akıl artık yardım edemediği noktadadır.
ıssız,susuz, garip bitkilerin olduğu yerdir burası. tarihte uslamlama ile hayatı sonlandırmanın gerekliliğine ulaşanların diyarıdır. ancak kimse bu noktada kalamamıştır. schopenhauer hayatın anlamsızlığını savunarak, yemek masalarında keyif sürmüş biri olarak, aklın düştüğü içler acısı vaziyetin örneğini temsil eder. o ıssız diyarda, kimsenin ve hiçbir akli reçetenin yardım edemediği, aklın intihara evet, bedenin hayır dediği o çizgide kalıp, derin duyguların olduğu abzürdü kim dolu dolu yaşayabilmiştir? işte hayatı uzun değil "çok" yaşamanın sırrı bu diyarda gezinmekten geçer.