Otogarın bahçesinde aracımı bekliyordum. Efkârlı bir bakışla yanaştı genç adam. Temkinli tavırları vardı. "Adanalı mısın?" dedi. "Hayır" dedim, benim yerime bir Adanalıyla mı konuşmak isterdi diye düşündüm. "Hatay'a gidiyorum. Sen Adana'ya mı gidiyorsun?" dedim. Başını ağır ağır sallayarak onayladı. Buralı mısın, dedi. "Hataylıyım" dedim. Bir süre sessiz sakin geçti, beni izliyordu. Ben cebimden eldivenlerimi çıkardım, o elini ceplerine soktu, bugün yağan kara herkes gibi o da hazırlıksız yakalanmıştı demek. Montu belli ki pahalıydı, öyle monta para veren adamın illa ki bir eldiveni vardır. Aklımdan bunlar geçiyordu. Yine lüzumsuz hesaplar yapıyordum.
"Hapisten yeni çıktım. 2 yıl da denetimli serbestlik var. Adana'ya da bunun için gidiyorum" dedi. Bu işlerin prosedürünü pek bilmem, sormadım da. "kaç yıl yattın?" dedim. "6 sene." dedi. "Çok yatmışsın" dedim. Bir cesaretle konuştu: "bir hiç uğruna vurduk adamı, boşa geçti 6 sene." insan bazen hata yapıyor, dedim.
Bazen o hatayı bilerek yaparmış insan. Öyle dedi. Anlatacak bir şeyleri vardı belli ki, doğrusu pek de sıkılmıyordum bu adamdan. Ama bende en ufak bir merak göremiyordu, göremezdi de zaten. O da bu temkinli haliyle bir şeyler anlatacağa benzemiyordu. Kısa bir bekleyişin nihayetinde konu değişti, "Adana'da nereye gidilir?" dedi. En başta "Adanalı mısın?" diye sormasının sebebi de ortaya çıktı böylece. "Otogar Seyhan'da." dedim, "sabahı bekle, ben de çok iyi bilmem Adana'yı." Hakikaten benim yerime bir Adanalıyı tercih ederdi. Sorumun cevabını da vermiş oldum. O sırada otobüs otogara girdi, perona yanaştı. Bu ani değişiklikle bizim sohbetimiz de sona erdi. Otobüsü gösterdi, "mola verirse beni kaldırır mısın?" dedi. Koltuk numarasını söyledi, gitti. (17.11.2016)