la chute

entry25 galeri
    6.
  1. bir albert camus eseri.

    romanın konusunu oluşturan şey amsterdam'da mexico-city barında geçer.öyküde tam anlamıyla bir diyalog şeması olduğunu söyleyemeyiz. çünkü clamence'in karşısındaki kişi
    hemen hemen hiç konuşmaz. hikaye sonraları bir monologa dönüşür...
    camus'nün eseri, insanları yargılamaktan vazgeçen birini anlatır. clamence ise romanda tam da bir tövbekar yargıçtır. insanları yargılamaktan vazgeçer ve kendini yargılar.
    camus, felsefesinde ahlaki bir yol üzerinde ilerler ve felsefesinin temelinde saçma kavramı vardır. hiçbir zaman bir eylemin ahlaklı veya ahlaksız olduğunu söylemez, bu
    yönde değerlendirme yapmaz. onun felsefesi bir varoluşçu felsefe olarak görülür.bu felsefe içindeki saçma kavramı da hayatın anlamsızlığı, tutarsızlığı, amaçsızlığı için kullanılır.
    öncelikle çoğu insan, modern kitle toplumunun gereklerine uygun yaşadığı hayatın mekanikliği ve tekdüzeliği, insanın varoluşunun amacının ve değerinin ne olduğunu sormaya iter. insanın zamanın ilerlediğini farketmesi ve zamanın tinsel anlamda ölümcül boyutunu hissetmesidir. bu insanın farklı ölçüde hissettiği-yaşadığı dünyada bir başına bırakılmışlık hissidir. insan sadece nesnelere ve dünyaya değil artık insanlara
    ve kendisine de yabancıdır.
    camus, saçma duygusunun esas kaynağının insanların ölüm ile ilgili düşüncelerinin olduğunun kanaatindedir. kendinden başka alın yazısının olmadığı, tek gerçek ve kaderin götüreceği son nokta olan ölüm, hayatın boşunalığı ve yararsızlığını sunar. o halde, saçma tanrı'nın yokluğunun doğal ve doğrudan sonucudur. ölüm yani saçma insnları mutsuzluğa sevk ettiğği gibi, bir tanrı'nın varolmadığına ve insani varlıkların ölümsüz olmadığının anlaşılmasına yol açar. demek ki saçma camus'de tanrı'nın yokluğundan kaynaklanır.
    kitabın kahramanı clamence, insanlar tarafından sevilen, sayılan ve bunu da nezaketi, cömertliği ve ahlaki pozitifliği ile kazanan biridir. o hayatla tam anlamıyla uyumlu olan birisidir. savunmayı bırakır ve yargılamaya başlar ve kendisinin yargıcı olur. nehre atlayan kıza müdahale etmememsi hayatının dönüm noktası olur. camus
    clamence'i tek yönlü olarak ele alır: hayattaki yaşadıkları, kendisini sorgulaması ve saçmanın yaşanışı. ancak clamence'in saçmayı yaşaması farklı. onu saçmaya vardıran şey, ahlakiolarak insan olarak yapması gereken şeyi yapmamaş olması. bununyaşanması ile kendi hayatının bir iç yönünü görür. bu negatif yön kendi hayatının saçma olduğunu gösterir. zaten amsterdam'a böyle bir şekilde gelir.
    camus kiatabında monolog havasını vurgularken aslında bir ben duygusunu ön plana çıkarıyor. bu da karşısındaki kişinin görüşlerini önemsemediğini gösteriyor. ama buradaki ben negatif bi ben...
    clamence'in şu anda sahip olduğu hiçbir şey yok. önceden zengindi fakat hiçbir şeyini paylaşmamaktaydı. yani ego ve bu ego öyle ki ne yaptığının farkında olmayan, kendisini düşünmekten başka bir şey yapmayan ve bunları da bilmeyen bir ego. onun tüm arzusu yukarıda yaşamak. " haklı olmanın haksızlığı içindeyim... kendime hayran olmanın sevinci içindeyim..." cümlesi onun bu arzusunu ortaya serer.
    clamence bütün iyilikleri bireysel egosunun yükselişi iiçin yapar. ama artık amsterdam'da hayatına başka bir çevreden bakmaya başlar. ahlaki buyruk bir başkası için buyruktur. ama clamence bunu görememiştir.
    trafikte yaşadığı olay ise egosunu parçalar. aslında kitaba baktığımızda yaşadığı her şey hepimizin içdünyasının bir yansıması snki..
    clamence'nin kadınlarla ilişkisinde sosyal statü çok önemli. kendisini en yukarı koymak için eyledği tüm eylemler, kendi çıkarına yönelik.
    kendini yargılamada çok sert ve oldukça dürüst. yaşadığı kötü olay onun ilk kez ahlaki boyutunu gösterecek. kendisine karşıilk kez ahlaki davranı ve bunu da çok acı bir şekilde gerçekleştirir.
    clamance artık kendi varoluşunu gerçekleştirmek için toplumun temel niteliklerinden biri olur. bunun için ahlaki bir rahatlık ve güven içindedir, ta ki yanılmışlığı farkedene dek.
    bencilliğini ahlakın altına saklar ve bunu da fark edince büyük bir boşluğa düşer.insanın kendi varoluşunun bir sahtekarlıktan ibaret olduğunu anlaması dehşet vericidir!!!
    burada ironik bir uslüp var. düşüş ilk günahın ortaya çıkmasıdır. ancak onun düşüşü tanrı'ya karşı işlenmiş bir günah değil, insana karşı işlenmiş bir günahtır.
    artık clamence her erdemin uzlaştırıcı yönünü görür. alçak gönüllülük başarıya ulaşmasına, iyi kalpliliği başkasına hürmetmesine yaramıştır.
    ancak temize çıkmak için kişinin kendisinin yargılamasının yetmeyeceğini de anlar. gerçekte kimsenin suçluluğunu onaylayamayız, der.
    aslında her insan başkalarının suçluluğunun tanıklığını eder. ona göre insanların yaargıları tanrı'nın yargısından daha beterdir. bu aslında çok ince bir mekanizma. bu da egonun tek yargıç olmak istemesinden kaynaklanıyor.
    5 ...