elmayla armut dile gelse seçeceği dil türkçe olurdu bence birader. sırf bize yaldır yaldır sövmelerini anlayabilelim diye seçerlerdi hatta; bizden öte bunları harman edip toplamaya çalışan başka bir millet yoktur kanaatimce.
şurası kesin; mustafa kemal atatürk, politik bir figürdür. fakat biz kavram ve figürleri kişileştirmeye o kadar meraklıyız ki, bu önemli ayrıntıyı bile kaçırıp, bambaşka mevzularla bambaşka alakalar kuruyoruz. atatürk'ü bir lider, bir politikacı olarak ele alan selim akıl sahibi insan evlatları için son sözünün "aleyküm selam" olması da, "allah falan yoktur" olması da sonuca etki eden olaylar olmaktan uzaktır.
şöyle açıklayayım; bir insanın bilinci dahi yerinde değilken, en savunmasız, en insani, en kimliklerden sıyrıldığı durumunda ettiği söz mü, yoksa politikacı sıfatıyla iradesi dahilinde ettiği sözler mi politik değerlendirmeye tabi tutulmalıdır, bu soru önemli ve cevabı net.
meseleyi doğru tartamayan iki grup var karşımızda; biri atatürk'ün dine karşı olduğunu savunup atatürk'ü bu yönde görüşlerine monte etmeye çalışırken, aynı boku; atatürk'ü gayet dindar bir şahsiyet gibi tanıtma gayreti içine giren güruh yiyor. sonuç itibariyle yüzsüzce kullanılıyor atatürk. atatürk'ün vefatından sonra toplumla uzlaşamamış, enteresan bir şekilde halkla arasına bir çizgi çekip kendini entelijansiya olarak sunan ve bunu günümüze kadar süregelen bir gelenek haline getiren cumhuriyet halk partisi, yine toplum değerlerini ve bakışını maalesef ki iyi tartamamış sosyalist kesimin doğurduğu tepkiyle, "sol"u dinsizlikle eşdeğer tutan, dinsizliğin solcu olmanın başlıca gerekliliği olduğuna inanan, klasik liberalizm ya da neo liberalizme dair zerre fikri olmayan, cahil bir sağcı sürüsü bu mevzuda taraf. yine antiemperyalizmle yahut antikapitalizmle alakası olmayan, 1938 sonrası chp'sinin yılmaz savunucusu(atatürk'ün partisini savunduğu zannıyla tabii), marjinal laik bir taban da sol(?) tarafı oluşturuyor. işte sözlük de basitçe bunun kavgasını veriyor görüldüğü üzere.
inanç bireyseldir; fakat politik söylemler toplumsaldır, toplumu ilgilendirir, toplumca tartışılmalıdır. bu noktada mirsait sultan galiyev'in kişisel inançları ve çizdiği kuramsal çerçeve; mevzuya cuk oturan bir örnek olarak çıkıyor karşımıza. galiyev, halkların emperyalizmle mücadelesinde ortak motivasyonu sağlayacak başlıca iki argümanın dini ve milli hisler olduğunu söylerken, kendisinin ateist olduğu ve milliyetçi hisler taşımadığı söylenir. dolayısıyla kişisel tasarrufların, doğru ve fayda sağlayacak sonuca etki etmemesi gerektiğini gözümüze sokuyor.
kişisel tasarrufları önemsemek demişken, solcu(?) kardeşim, atatürk'ün kişisel inançları ve yine kişisel özellikleri bizi atatürk yapacaksa, hemen berbere koşup saçlarımı sarıya boyatıyorum, bir de mavi lens takıyorum, sokağa çıkıp "haydi ikinci kurtuluş savaşı'na" diye adam topluyorum, peşimden kimse gelmezse senden bilirim beybi, kırbacımın tadına bakarsın. ve sağcı(?) kardeşim, dini duygularınızı yumuşak yumuşak sömüren demokrat parti geleneğinin önemli temsilcilerinden, senelerce babalarınızın, dedelerinizin peşinden koştuğu süleyman demirel'in bir röportajda "içki?" sorusuna, "çoğu zarar, azı iyidir" kıvamında cevap verdiğini söylesem, neden atatürk'e aynı toleransı göstermediğini ya da savunduklarınla çelişkiye düştüğünü sorgular mısın? bilinçle içilen alkolun bir damlasının dahi haram olduğunu söylememe gerek yok herhalde.
tekrar mustafa kemal'e dönecek olursak, kendisinin maurice perno'ya verdiği meşhur mülakat vardır hani, o röportajda der ki: "türk milleti daha dindar olmalıdır. yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. dinime; bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. şuura aykırı, ilerlemeye engel bir şey ihtiva etmiyor." işte halkı anlamak budur, halkı tahlil etmek budur, inanıyor ya da inanmıyor olmasının bu noktada hiçbir önemi yoktur ve işte irade dahilinde edilmiş, bir fransız gazetecisine söylenmiş ve politikacı kimliğinin tam merkezinde değerlendirilmesi gereken söz budur, "aleyküm selam" değil. bu sözlerden laikliğe aykırı anlam çıkarılmamalıdır, çünkü bilahare bu sözlerle çelişmeyen, inancın bireyselliğini savunan söylemleri ve icraatleri bulunuyor atatürk'ün; yani halkın dindarlığını göz ardı etmeyen, dindarlığıyla çatışmayan ve dini meselelerde "taraf olmayan" bir model çizmek gibi.
öyleyken böyle biraderim, belki ilgilenirsin diye söylüyorum; ebru gündeş kilo almış.