uğruna ömrünüzü feda, saçınızı ayaklarının altına süpürge ettiğiniz, yıllarca açmamış nadide bir gonca gül misali en derin sevginizi bahşettiğiniz, hiçbir masrafından kısmayarak en güzel okullarda okutup, küçüklüğünde en kral petşoplardan aldığınız vitaminli nazik yavru kedi mamalarıyla beslediğiniz, ilk ojesini tırnaklarına sürdüğünüzde yüzünde oluşan heyecanı ve mutluluğu beraber tattığınız, ergenliğe adım attığı ilk gün evin içinde heyecanlı şekilde koşuşturup mahcup hallerini dün gibi hatırladığınız, ancak maalesef ki ergenlikten sonra sapıtması ve çeşitli yaramazlıkları sizi yaralasa bile asla ve kat'a abi sevgisinden mahrum bırakmadığınız, kâh babası olup gece uyurken gizlice üstünü örttüğünüz, kâh annesi olup banyoda sırtına kese attığınız, kâh pe feleğin türlü oyunlarına sırf bacım iyi bir hayat yaşasın diyerek katlandığınız, ekstra gece mesailerine kalarak sapık müdürünüzün enseli parmaklı tacizlerine la havle çektiğiniz biricik kız kardeşinizi; belediyenin orta yaşlı, evli çocuklu, çok afedersiniz sokakta yanından geçerken burnunuzu kapatmak zorunda kalıp selamını bazen duymazdan geldiğiniz çöpçüsüyle öpüşürken görmek ve maalesef ki görmekle kalamamaktır...
işten eve yorgun argın geldiğiniz bir akşam apartmanın merdivenlerinden çıkarken burnunuza harika kokular gelir. "ohh mis şerefsizin biri balık yapıyo amk keşke ben de yiyebilsem" diye komşulara söverek ağır ağır çıkarsınız. sizin daireye yaklaştıkça kokular artmaya başlar. iddaa'da son maça kalıp 380 lira vurmayı bekleyen birinin heyecanına eş değerdir bu. anahtarla usulca kapıyı açıp, ayakkabıları çıkarmadan direk pantolonun kemerini çözüp mutfağa girersiniz. bütün gün ofiste kemer pişik yapmıştır belinizi çünkü. kız kardeşiniz geldiğinizi fark etmez, bi bacağını yarım kaldırmış, önünde mutfak önlüğü, üzerinde mor renkte bi bluz hande yener'in "nooldu pek bi keyfin yoook" şarkısını söylemektedir. hemen böyle kedi gibi dört ayak üstüne geçer, miyavvvv diye sırnaşıklıklar yaparsınız ki size de balık versin. kız kardeşiniz sadece balık yapmamıştır, rakı sofrası falan da kurmuştur, yıllardır bi köşede duran geyikli halıyı duvara asmış, televizyonda da ne hikmetse eski samanyolu tv frekansının bulunduğu kanalı açmıştır. ''allah allah bana bir meşaz mı vermeye çalışıyor acaba'' dersiniz ama balıklar öyle güzel kokmaktadır ki bi an olsun beklemeden gömmeye başlarsınız.
bardağınızdaki rakının son yudumunu balığın son lokmasıyla denk getirdikten sonra hafif çakır keyif olur camdan dışarıya ''var mı ulan bacıma yan bakan'' diye naralar attıktan sonra salondaki sofaya uzanıp televizyon izlemeye koyulursunuz. o arada da bacınız mutfaktan size seslenir şu balıkların kafa ve kuyruklarını kedilere verip gelicem diye. ne kadar da hayvansever, abisini kedi gibi besleyen, altın kalpli, cici mi cici bir kardeşim var diye düşünürken televizyondaki filmin çöpçüler kralı olduğunu fark edersiniz. tam da hacer'in abilerinin kenarda durup, kemal sunal'ın müstakbel babasıyla birlikte rakı içtiği sahnedir. o zaman bir anda voltaj ayaklarınızdan başlayıp beyninize doğru gelir ve tık diye kafanızda bi ampul yanar. bacınız penisilvanya üniversitesinde psikoanaliz üzerine master yaptığı dönemde edindiği tecrübeyi kullanarak bilinçdışınıza ''çöpçüler kral adamdır'' tarzı şeyler sokmaya çalışmış yani kısacası sizi bir güzel ''kandırmıştır.''
kendinizi tokatlayarak ayılttıktan sonra hemen mutfaktan keskin bıçak ararsınız, her yere bakmanıza rağmen kız kardeşiniz sizden daha zeki olduğu için tüm kesici aletleri ortadan kaldırmıştır. geçen gün kebapçıdan gelen plastik çatalı hiç yoktan iyidir diye kaptığınız gibi kendinizi kız kardeşinizin peşinden sokağa atarsınız. gece de sokak kapkaranlıktır böyle, ulan chp'li belediyeden de bu beklenirdi sokak lambaları hep patlak amk deyip; telefonunuzdan ışık tutarak yürümeye başlarsınız. köşeyi döndüğünüzde bi bakarsınız ki böyle çöpçünün bıyıkları kız kardeşinizin dudakları üstünde dolanıyordur, fiğrenç kiss yapıyorlardır işte o an zaman ve mekan kavramınızı yitirir, elinizde plastik çatalla birlikte üstlerine doğru koşarken birden ayağınız çukura takılır ve sizden bi saniye önce yere düşen çatal soluk borunuza saplanır. ıııh hıııı hııı diyerek oracıkta can verirsiniz...
çöpçü ve çöpçü fetişisti bacınız yasak aşkları ortaya çıkmasın diye ölünüze gelinlik giydirdikten sonra sizi çöp arabasına koyup ümraniye çöplüğüne atarlar. geriye namusunuzu temizleyecek kimse kalmamıştır. aylar sonra cesediniz çöpten kağıt toplayan suriyeliler tarafından bulunur ama cinayetinize dair hiçbir iz yoktur, fantezi kurbanı olduğunuz düşünülür ve sizi kimsesizler mezarlığına gömerlerken çöpçü de her gece bacınıza gömmeye devam eder. kör olası çöpçüler hem bacınızı, hem sizi hem de bu büyük sırrı süpürmüşlerdir...