minnetarım onlara, düşünmek için vakit yaratmamı sağlıyorlar. onlar hayatta kalma derdiyle havada süzülen simit parçalarına dalarken ben de en az karşısında oturduğum deniz kadar derin olan iç dünyama dalıyorum.
denizi ne zaman karşıma alsam, içinde yaşadığım çürük şehir de bir o kadar arkamda kalıyor.
en azından bir ruhu var diyorum o denizin. hatta bırakın engin denizleri, bilmem kaç kilometrekarelik bir göl parçası bile bana sonsuzluk; sınırsızlık hissi veriyor. fakat devasa metropollerde benim "özgürlük" diye tanımladığım şey sadece yatar yatmaz görmeye başladığım rüyalardan ibaret.
bir ak sakallı dede istiyorum. beni burada bıraksın; ama ruhumu çeksin götürsün. herhangi bir yere, bir adaya, bir ormana, bir ağaç evine, ya da henüz bilemediğim mekanlara.
orayı kirletmek için değil, kendimi temizlemek için gideyim.