türkiye ve klasmanındaki ülkelerde üniversite okumak gerçekten sosyal statünün bir üst level'e geçmesi demektir. bu statüyü kullanabilmek de bölüm, okunulan yıl adedi, ogretim dili, üniversite ismi farketmeksizin, öğrencinin sorumluluklarını ne derece yerine getirdiği ve üniversitenin olanaklarından ne derece yararlandığı ile orantılıdır.
türkiye'nin ve klasmanındaki ülkelerin genel hatları işsizlik, dışabağımlılık ve bunları körükleyen eğitimsizlik ile çizilir iken, eğitim genel olarak yararlı bilgi yerine sadece bilgi şeklinde üstelik daha fazla bilgi olarak yüklenir... öğrencinin nevri döner. öğrencinin yapması gereken ise verilen ve zaten çok fazla olan bilginin yanına yararlı bilgiyi almaktır ki bu durumda algısı sadece yararlı bilgiyi alan kişiden daha fazla gelişir.
işte bu şekilde bilgiyi alan kesim ülkemizde %5 civarındaki piramidin üstündeki kesimdir. Bu kesim bir şekilde lisans eğitimi almaya hak kazanan bireylerdir. Ancak işin acı yanı bu bireyler kendilerini üniversite ismine, bölüm çeşidine öyle odaklamış ki onların her birine hayallerinin mesleği ve ona götüren yol gibi bakıyorlar. bu şekilde görürsen en fazla bir 'usta'nın eğittiği çırak misali işi öğrenirsin. statunde bir halt gelişmez...
bunun dışında türkiye gibi ülkelerin bir üst klasmanı yani süper ligde oynayan ülkelere baktıgımızda ise, lisans eğitimi genelde akademik bilgi almak isteyen ve gerçekten sosyal statüsünü yükseltmek isteyen insanlarla doludur. yale'da bir profesor ile, orta tarak bir borsacı aynı ücreti almaktadır o ülkelerde ancak en sikindirik beyinsiz vatandaşı bile oranın, profesorlugu çok üst bir konum olarak görür... bizim ülkemizde ise bana taktı kodumun hocası zihniyetiyle yaklaşılır profesore...
üstelik çok hoş bir konuya parmak basılmasına rağmen ilgili başlıkta, başlığa yöneltilen ilk tanımla aslında olaya ne kadar yüzeysel bakıldıgının aşikarlığı görülüyor. türkiye'nin gerçekleri gibi. başlığa yöneltilen ilk tanım doğrudan bölümler arasında kıyas yapar gibi duruyor... sanki mühendislik kazanmış birisinin iktisatçıya ayar vermeye çalışması gibi...
ben mimarlık okuyorum ve gıpta ediyorum iktisat okuyana. adam sadece finallerde ders çalışıp geçebiliyor ve isterse finallerden vs. önce istediği kadar kitap okuyabiliyor, istediği aktivite ile spor ile falan ilgilenebiliyor. biz ise her şeyi üst örtü, taşıyıcı sistem olarak görüyoruz... maket yapmaktan anamız ağlıyor...