izlerken kızıla boyandım. boğuldum. neyse ki hiç sevmediğim yeşil dost geldi. kırmızıya kılıç çekti ara sıra da olsa ve nefes aldım.
çok yoruldum. hala çok yorgunum. etkisini üzerimde taşıyorum.
pornografi olarak görmedim. porno yoktu filmde. Tamam yarısından fazlası sansürsüz sevişme sahnelerinden oluşuyor ama bu porno değil. porno kavramsal olarak başka bir şey. filmde salt aşk/tutku ve aşık olma hatta yenice aşık olma hali vardı. yenice aşık olma halinin heyecanı, ağırlığı ve kaygıları ile çepeçevre bir dünya gördüm.
kadın olgun aklı başında ama rahat ve pervasız. adam genç ve tecrübesiz. üstelik gevşek. hem aptal. diğer yandan kadın dünyanın içini yemiş dışında geziyor, adam farkında değil. adam dünyasını o kadın ile sabitlemiş içini yemekle meşgul. dışına daha çok yolu var. ha ne zaman ki dünyasını şaşıyor o zaman eski kendi hayatına/dünyasına dönüyor. bal kabağına dönüşüyor "pussy is pussy" deyip yollara düşüyor.
belki üçüncü bir karakter yok. o grup sahnesindeki kadın, aynı aşkın tarafları olan bir kadınla bir adamın farklı beklentileri, kaygıları ve korkulandan vücuda gelen bir tehdit. ama tatlı ve sinsi, tecessüsle, yani şeytani bir merakla bulanmış çekici, kışkırtıcı bir varlık. o bebek ise tüm bu kaygılardan doğan bir heyula. adından da belli zaten. adam son sahnede o çocuğa sarılarak pişmanlıklarını çaresizlik içinde kusuyor. o çocuk banyoya gelmeden önce kapı sesi duyuluyor yani annesi olan o kadın yani o filmin başında ikisinin de ortak fantezisi yani korkusu olan o sarışın kadın imgesi olan o anne, evi terk ediyor ve çocuk öylelikle giriyor ağlayarak banyoya. haliyle aşklarını bir yandan çekici hale getiren bir yandan da parça parça boğan o kaygıların ve endişelerin; şüphelerin ve korkuların vücut bulmuş hali olan sarışın kadın artık bir ilişki kalmamış olması dolayısıyla otomatik olarak ortadan kalkıyor kendiliğinden. çünkü onu var eden dinamikler artık yok olmuşlar. giderkense, geriye tüm bu acıların acı hatırası olan o heyula bebeği bırakıyor ve adam artık elinde kalan en son ve tek şeye, o aşkının telaffuz ettiği ada sahip olan o bebeğe sarılarak ağlıyor.
yönetmen, filmde hiçbir şeyin olayın önüne geçmesini istememiş. oyuncular ve diyaloglar dahil. kurgu bile olayın altında ezilmiş. özellikle kaçınılmış. rgb olarak tasarlanmış ama blue dahi yok sayılmış. r ve g yani tüm renkleri doğuran ana palet bile kısır tutulmuş. filme girecek fazladan bir sesin yahut rengin bile ahengi bozmasına müsaade edilmemiş. oyuncular bile doğal olanı doğal şekliyle yaşamışlar. rol yapılmamış. müzikler bile son derece sessizdi. yönetmen herşeyin herkesin susmasını yalnızca olaya odaklanmamızı o kadar çok istemiş ki, bir yandan en güzel müzikleri yaptırmış/seçmiş bir yandan da bencillik edip seslerini kısmış namussuz pezevenk.
diğer yandan çekim açıları son derece dar tutulmuş. teknik bakımdan yakın ve çok yakın çekim metotları uygulanmış. her alan en dar şekliyle aktarılmış. en can sıkıcı anlardan gelen sevişmeler bile dar alanlarda gösterilmiş. adamın telefonla konuşma anları iki kolonun arasında geçmiş, en üzücü ve sıkıntılı telefon konuşmalarında adam iki kolonun arasında sıkışıp yok olmuş. ve aynı sahnelerde fonda hem kırmızı hem yeşil aynı anda gösterilmiş. çünkü eğer electra ölmüşse adamın aklını alan kadın da yok olmuş olacak. Eğer yaşıyorsa koşup onda yok olabileceği kadın da hala hayatta olmuş olacak.
polislerin tavsiyesi üzerine gittikleri seksçi mekan tam manasıyla bilinçaltını sembolize ediyor. hatta en derin bilinçaltı. burası karşılıklı olarak en büyük korkularının barındığı yer. orası tam bir rüya sahnesi, kabus dairesi. oraya kendiliğinden değil de son derece basit bir şekilde alakasız ve lüzumsuz bir polisin saçma sapan alakası sonucu gitmeleri ise tam manasıyla toplum baskısı ve çevrenin çok konuşan kesimini sembolize ediyor. zira insanın bilinçaltının en rezil en pis en iğrenç yerleri hep bu alakasız ve münasebetsiz çok bilmiş yavşak insanların yorumlarından dedikodularından ve pis kalplerinden doğar. en büyük şüpheler hep böyle alakasız yerlerden, alakasız insanların pis kalplerinden peydah olur. yoksa oraya kendiliklerinden de giderilirlerdi ve biz de ya orayı nereden biliyorlarmış demezdik yani.
Sonuç olarak film öyle alelade yapılmış bir film değil. bir meşazı var. kendine özgü bir söylemi var. Yani rocky balboa'nın onca kanlı dövüş sahnesi içinde bir meşazının olması gibi burada da çetin sevişme sahneleri üzerinden bir söylem geliştirilmiş. filmde çok az diyalog olmasına rağmen fazlaca metafor/ ya da metafor olarak yorumlanabilecek sahne kullanılmış. Haliyle çok yorucu bir film. Yalnızca anlam ve söylem bakımından değil, kurgu, montaj ve çekim tarzı bakımından da izleyici yoran, insanın kafasını takla attıran bir metotla çekilmiş. yazılacak çok şey var aklıma geldikçe eklerim.
eyyorlamam bu kadar.
tavsiye eden arkadaşıma da özellikle teşekkür etmek isterim buradan.