ilkokulda hoşlandığım bir kız vardı. adı gamze. kestane rengi saçlarına silgimi sakladığım kız. kahverengi gözlerine bakayım diye o ne zaman kalem açmaya gitse peşinden sürüklendiğim kız. ki uçlu kalemle bile kalem açmaya gitmişliğim vardır gamze nin yanına. matematiği zayıf olduğu için ona kopya vereceğim diye hocadan ilk kez tokat yememe sebep olan kız. öyle bir kızdı. çok sevmiştim.
neyse kıza ne yapsam açılamıyorum. sanki açılınca bir bok olacak orası apayrı mevzu ama içimde volkan kaynar hesabı.
bir gün sınıfın haşarı çocuklarından biri olan kankam ismail, elinde hesap makinesi şöyle dedi,
- hesap makinesiyle leblebi yazabilen var mı lan?
+ ne alaka olum hesap makinesinde harfler mi var?
- bak gösteriyorum.
dedi ve bir şeyler yaptıktan sonra hesap makinesini ters çevirdi. leblebi yazıyordu bilen bilir.
bunun gamzeyle ne alakası var lan diyen olabilir. var alakası bir dakika.
gamze çorumluydu. çorumun leblebisi meşhur. bunu herkes bilir zaten. ben de belki canı çekmiştir diye leblebi yazıp gamze ye gösterecektim.
gamze nin yanına gittim. arkadaşları bir şeyler anlatıyor, gamze gülümsüyor ve yanaklarında cennete ulaşan bir çukur oluşuyor. öyle bir görüntü işte.
+ gamze bak ne göstereceğim sana.
- ne bu şimdi?
+ ters çevir oku.
- leblebi
+ nasıl sevdin mi?
- ben leblebiyi hiç sevmem bir kere.
+ nasıl ya sen çorumlu değil misin?
- ne çorumlusu ya çorluluyuz biz.
+ hadi be.
- al hesap makineni.
hesap makinesini aldım ve başım eğik oradan uzaklaştım..
o günden sonra matematiğim hep zayıf geldi
ve ne zaman bir hesaba girişsem aklıma gamzenin gülümsemesi düştü.