her gün biraz daha güçlenmek, uslanmak, ders almak. ona yazdığımız zamanlarda sanki onun has yüzüne, kara kaşına, kara gözüne, acı sözüne bayıldığımızı düşündü çoğu zaman.. işin aslı öyle değildi. içimizden taşan sevdamız nafile akmasın, mazgallardan kanalizasyonlara dökülmesin diye biraz da ona sunmak istedik. haberi olsun, sevinsin, bilsin istedik. o da eşref saatlerini bozduğumuzu, işsiz olduğumuzu, canımızın sıkıldığını felan düşündü. işin aslı bu da değildi. aslında dünyanın en yoğun insanlarından biriydik, bir sürü işimiz gücümüz, derdimiz vardı. öyle durduk yere sabahın köründe ya da gecenin bir yarısında kimseye mesaj atacak kadar da rahat insanlar değildik. hani için içine sığmazdı: ''bunu mutlaka ona söylemeliyim'' dediğin cümleler vardı ya biz onların altında ezilmek istemedik. birçok sebebimiz vardı, en çok da onu sevmekten mürettep duygularla yatar, kalkar, yaşardık...bak bir gün daha geçti ve ben yine mesaj atmadım. çünkü ona yazdığımız cümlelerde onun sandığı kadar tesiri yoktu. her şey bizim içimizdeki sevdaya dahildi...