mel gibson'un abartılarla süslü aşırı yapmacık filmi.
--spoiler--
- okinawa savaşı, abd'nin en ağır kayıplar verdiği savaşlardan birisidir. çünkü okinawa japonlar için anavatanda yer aldığından kutsaldır. bundan dolayı japonlar adayı ölümüne savunmuşlardır. maalesef okinawa savaşının sonucu, abd ye atom bombası kararını aldırmıştır. bu tarihi faktörden dolayı savaş sahnelerindeki aşırılıklar belki kabul edilebilir nitelikte. ancak öyle sahneler var ve o kadar çoklar ki; mel gibson'un ebesine sövmemek el değil. o el bombasını tokatlamak nedir? ince bir açıdan surata bir saniyede peş peşe mermi gelmeler nedir? madem japonlar bu kadar iyi nişancıydı da savaşı nasıl bu kadar ağır kayıplarla verdiler? insanı irite eden o kadar çok şiddet sahnesi var ki; kısa bir süre içinde beklediğiniz o samimiyeti alamıyorsunuz filmden. şiddet sahneleriyle seyirciyi hipnoz etmeye çalışıyor. aynı numarayı gerçekçilik adı altında spielberg de çekmişti. belki savaş filmi olduğundan, görmezden gelmek doğru olabilir, ancak tarihi biyografi odaklı çekilen bir filmde insan çok hassas beklentilere girebiliyor. belki amerikan sinemasının en büyük eksikliği budur. realitizmden çok seyirci yağlama kültürleri ön planda.
- doss'un bir çok tehdit ve eziyete ramen silah almayı kabul etmemesi, inancı sebebiyle savaş karşıtı olması ve savaş yanlısı bir ülkenin ordusuna sıhhıyeci olarak hizmet etme arzusu kendi içinde bir çelişkide olsa, mümkün olmadığına bir argüman değil, gayet kabul edilebilir bir durumdur. gibson böyle bir adamın hikayesini filme alması da bu filmi çekmeyi yeterli kılıyor.
- beni en çok rahatsız eden durum; doss'un aşk hayatına haddinden fazla, cebren ve hile ile girmesi... amerikan sinemasında bu çok sık karşılaştığımız bir durum. benim bildiğim 20. yüzyılın ilk jenerasyonları, kendi hikayelerini anlatırken, "karımla şöyle seviştim, şurda öpüştüm" gibi detayları ayrıntılarıyla vermezler. o dönemin insanları daha muhafazakardırlar. zaten bu filmde doss karakterinin dindarlığı ele alınıyor. bıktırıcı bir unsurdu o sahneler.
- yer yer vietnam ve körfez savaşı filmi izliyor hissine kapılmadım değil. askerler kendi aralarında günümüzün hippileri gibi fazla ukala.
- cephe sahnelerindeki dekor kusursuz. bundan dolayı savaş sekansları başarılı.
- andrew garfield, doss karakteri için mükemmel bir seçim.
- oyunculuklar son derece üst düzey...
- ilk taarruz önce, askerlerde bir endişe ve hafiften dehşete düşmüşlük hakimden, 2. taarruzda; doss'un önderliğinde ölüme meydan okuyan, kahraman korkusuz abd askeri imajı vardı. yine bir abartı ve klişe fırtınasının ortasına kaldım resmen. mel'in ruhunu hollywood prensiplerine sattığını açıkça gösteyor.
--spoiler--
anladım ki, mel gibson iyi bir yönetmen değil. braveheart sadece bir istisnaymış. önceki apocalypto filmiyle tarihi saptırıp, taraflı bir şekilde ele almasından sonra, belki bir dahaki sefere düzeltir dedim ama olmadı.