Hint alt kıtasının epik şiiri, bilinen en eski edebiyat ürünleri arasındadır ve uzun bir sözlü öykücülük ve anlatı geleneğinden doğmuştur. Diğer antik edebiyat ürünlerinde olduğu gibi bu öyküler de mitoloji, efsaneler ve tarihsel olayların bir karışımıdır ve yüzyıllar boyunca gelişmiş ve nihayetinde yazıya dökülmüştür.
Bu epik şiirin yanı sıra antik Hint yazıları yaklaşık olarak Milattan Önce 2. yüzyılın ortalarından itibaren kaydedilen Brahminik Hinduizmin merkezi kutsal metinleri olan Vedaları içerir. Vedalar ve şiir antik Hindistan'ın ortak edebi dili olarak kabul edilen ve birçok Hint-Avrupa dilinin evrimleştiği dil olan Sanskrit dilinde yazılmıştır. Milattan Sonra 1. yüzyıla kadar, Sanskrit edebiyatına Vedalar ve iki büyük epik şiir Mahabharata ve Ramayana damgasını vurmuştur. Ramayana tarihsel anlatı, mitoloji ve halk öykülerini içerse de bir tek ozanın özgün bir eseri gibi görünür ve geleneksel olarak bilge Valmiki'ye atfedilir. Buna karşın daha çok bilinen ve çok daha uzun olan Mahabharata daha karmaşık bir kökene sahiptir ve bu uzun bir evrimleşme sürecini akla getirir.
Mahabharata büyük olasılıkla Milattan Önce 9. yüzyılda şekillenmeye başlamış ve Milattan Önce 4. yüzyıl dolaylarında son şekline kavuşmuştur. Eser çok uzundur ve 18 kitaba (parva) bölünmüş shloka adıyla bilinen yüzbini aşkın beyitten oluşur. Savaşan iki ailenin öyküsünü anlatmanın yanı sıra onların tarihlerini, Hindistan'ın tarihini ve onun bütünleyici parçası olan Hindu dinini anlatır.
Başlangıçta Adi Parva(Başlangıcın Kitabı) adını taşıyan ilk kitabın anlatıcısı şu açıklamayı yapar: "Burada olanlar her yerde bulunur. Ama burada olmayanlar başka hiçbir yerde yoktur."
Geleneğe göre ve giriş kısmında açıklandığı şekliyle, Mahabharata Vyasa adındaki bir ozan ve bilge tarafından yazılmıştır. Milattan Önce 3. yüzyılda yaşadığı söylenen Vyasa, Hindu tanrısı Vişnu'nun bir avatarı yani enkarnasyonuydu. Destanın daha büyük kısmının anlatısı, Vyasa'nın müridi Vaisampayana'dır ama başka iki kişi de anlatıcılık yapar: Ozan - Bilge Ugrasrava Sauti ve saray mensubu Sanjaya.
Vaisampayana, Vyasa'nın tüm öyküyü fil başlı tanrı Ganeşa'ya bir oturuşta anlatıp yazdırdığını açıklar. Ardından, çok uzun yıllar sonra, Vaisampayana'nın öyküsü "Adi Parva" açıklandığı şekliyle Sauti tarafından Hindu bilgelerinin bir toplantısında yeniden anlatıldığında Mahabharata olarak nihai şeklini alır. Çerçeve anlatıların karmaşık bir biçimde iç içe geçmesi, büyük olasılıkla öykünün günümüzde bildiğimiz şeklini almadan önce farklı tarihsel versiyonlarının varlığını yansıtır.
Tarihsel, mitolojik ve dini unsurlar Mahabharata boyunca tipik bir biçimde iç içe geçer. Merkezi olay örgüsü, Kuzey Hindistan'ı yöneten Bharata ailesindeki bölünme ve bunun sonucunda Kurukshetra'da gerçekleşen savaş ve sonrasıyla ilgili olsa da, Vişnu'nun diğer avatarı Krişna karakterinin dahil olmasıyla öyküye mitsel bir boyut verilir. Ayrıca birçok yan olay örgüsü ve çeşitli felsefi ve dini arasöz vardır. Bunlardan biri olan Bhagavad Gita, kendi başına önemli hale gelmiştir. Destan aile bağları ve çatışma, vazife ve cesaret, kader ve seçim temalarını inceler ve bunları karmaşık bir "doğru tutum" kavramının, dharma'nın öğelerini açıklamak için bir dizi alegori şeklinde sunar.
Mahabharata açıklayıcı girizgahının ardından yönetici Kuru klanının Kaurava ve Pandava olarak iki rakip aileye bölünmesini açıklar. Bu aileler iki prensin soyundan gelir: Kör Dhritarashtra ve kardeşi Pandu. Dhritarashtra'nın engelli olması nedeniyle tahta çıkamaması düşmanlığı başlatır. Pandu kral olur ama bir lanet onun çocuk sahibi olmasını engeller. Tanrılar, Pandu'nun karısını hamile bırakır ve Pandava'nın soyu güvende görünür. Fakat Dhritarashtra'nın 100 çocuğu krallıkta hak sahibi olduğuna inanır ve en büyük Pandava olan Yudhishtira taç giydikten sonra onu kandırarak bir zar oyununda her şeyini kaybetmesini sağlarlar. Utanç içindeki Pandava'lar sürgüne gönderilir.
Birkaç yıl sonra beş Pandava kardeş geri dönerek tahtta hak iddia eder ve Kurukshetra'da bir dizi savaş başlar. Pandu'nun ikinci oğlu Arjuna, arabacısı olarak kuzeni ve yakın arkadaşı Krişna'yla savaşa gider ama yalnızca doğru olan şey için savaşmanın onun vazifesi olduğuna inanan Krişna tarafından ikna edildikten sonra gönülsüzce savaşa katılır. Neredeyse tüm Kauravaların kılıçtan geçirildiği kanlı bir savaş gerçekleşir; hayatta kalan birkaçı, uyudukları anda baskın düzenleyerek Pandava birliklerinden intikam alır. Katliamdan sadece beş kardeş kurtulur ve Kauravaların tamamen yok edilmesini sağlar.
Yudhishtira tekrar kral olur ama zaferin içi boştur ve şiir savaşın korkunçluğunun detaylarını vermeye devam eder. Krişna veya en azından Vişnu'nun bu özel enkarnasyonu kazara öldürülür ve Pandavalar cennete uzun, tehlikeli bir yolculuğa başlarlar. En sonunda ruhsal dünyada kardeşler yeniden bir araya gelir ve kuzenleri Kauravalarla barışır.
Dharma, hem bu kavramın her koşulda her birimize nasıl uyarlandığı hem de insani zayıflıklar ve kaderin gücü karşısında bunun takip etmesi ne kadar zor bir yol olduğu açısından Mahabharata'da yinelenen bir temadır.
Kauravalardan biri olan Kripa'nın Sauptika Parva (Uyuyan Savaşçıların Kitabı) adlı onuncu kitapta söylediği gibi , "iki kuvvet vardır: kader ve insani çaba- bütün insanlar bunlara bağlı ve bağımlıdır, başka hiç bir şey yoktur." Neyin doğru, neyin yanlış olduğu nadiren nettir ve yaşam ölüm ve yeniden doğuş döngüsünden kurtulabilmemizin yolu sevgi ve vazife gibi çatışan çıkarları uzlaştırmaktır.
Mahabharata'nın epizotlarının her birinde insanın güçlü ve zayıf yanları karşı karşıya getirilir ve büyük ölçüde Kauravalar ve Pandavalar arasındaki yıkıcı savaşta ifadesini bulan doğru ve yanlış arasındaki mücadelenin karmaşık, incelikli ve nihayetinde yıkıcı olduğu gösterilir. Şiirin büyük bir kısmında karakterler insani ilişkilerdeki ahlaki ikilemlerle uğraşırken, son kısımlarda ve özellikle Krişna'nın ölümünden sonra onların ruhsal kaderle yüzleştiğini görürüz. Öykü, birçok trajedi ve çatışmanın ardından baş kahramanların sonsuz mutluluğa ulaşması ile son bulur ama aynı zamanda insanlar arasındaki mücadelelerin devam ettiği konusunda da uyarıda bulunulur.
Mahabharata'nın ahlaki ve dini mesaj taşıyan gözde mitolojik ve tarihsel öyküleri temel alan kapsamlı öykü çizgisi ve konusu, destanın günümüze dek popülerliğini korumasını sağlamıştır. Başarısı öylesine büyüktür ki, yüzyıllar boyunca sadece Ramayana, büyük Sanskrit destanı olma iddiasında ona rakip olabilmiştir. Ramayana, kapsam ve heyecan bakımından Mahabharata'yla boy ölçüşemeyecek olsa da daha tutarlı ve şiirseldir. Bu iki destan, Milattan Sonra 1. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar gelişen Sanskrit epik şiir okuluna ilham vermiştir. Hindu bilgeliğinin ve Hindistan tarihi ve mitolojisinin kaynakları olarak bu büyük destanlar, Hindistan'da Homeros'un ilyada ve Odysseia'sının Batı'da taşıdığı değerle karşılaştırılabilecek bir kültürel değere sahiptir.