Kimse görmesin diye türlü yöntemlere başvuran insanlardır. Başka dilde mi yazmadık, tuttuk ayakkabı kutularında mı saklamadık, kodlu dandik bi harf skalası oluşturup onla mı yazmaya çalışmadık. Şu gözler neler gördü hey gidi. Sanki hapishanede kaçış planını saklıyoruz ama işte o gizlilik hali ferah bir özgürlük demosu yaşatmıyor muydu, ben yaşatıyordu diyorum.
Günlük tutma ödevlerine kıl olan biri olarak, küçükken yaptığım en güzel şey büyüyünce adına bilinç akışı diyeceklerini öğreneceğim mini bir seriydi. Oturur ne düşünüyorsam alakalı alakasız her şeyi yorulan kadar yazar sonra da günlük niyetine saklardım. Kendim için en doğru olanını bu kadar küçük yaşta bulmak şaşırtmıyor değil.
"içimi dökeyim" diye gecenin bilmem kaçında oturup deneyimler üstüne düşünerek odaklanınca sayfanın sonunu derbeder pessimist olarak kapatıyorum. Bunun en net sağlaması şu an yaşanıyor aslında. Gayet tebessüm ederek başladığım yazıda geldiğim noktaya bak. Çıkmaz sokak. Bilinç akışına dön. Tamam evet. Bi deneyeyim.
Günlük insanı pesimist yapıyor. Çok fazla düşünmek, kendine acımakla sonlanıyor. Güzel bir anıyla başlayan yazı ölümle noktalanabiliyor. Sıkıcı. Dürüst olmam gerekirse devastating, yıkıcı. Ana odaklı kalıp bilinç akışını kaydetmek, beyin sinyallerinin her an nasıl bir bağlantıyla sana ne hatırlatacağını bilmeden bodoslama gitmek müthiş bir heyecan. Positive tutuyor beni.
içini dökmek yaşananlara projeksiyon tutmak demek; sıralayarak, neden sonuç ilişkisiyle bağlantı kurarak, kendine bir yol çizmeye çalışarak. Gözlerini kapatıp bilincinin seni hangi noktalara götüreceğini denemek daha ufuk açıcı, daha anda hissettiren, hatta günün sonunda daha gerçek. Yorumlama yok bu süreçte çünkü, olan biteni olduğu gibi aktarma var sadece. Dolayısıyla kendine karşı güçlü negatif duygular beslesen bile odaklanamıyorsun ve puf, uçuyor.