öncelikle; anayasa'nın 105. maddesi; Cumhurbaşkanı'nın, Anayasa ve diğer yasalarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur. Cumhurbaşkanı'nın resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz.
Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin önerisi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.
mevcut anayasal kurallar içinde cumhurbaşkanı yaptığı eylemler içinde sadece ve sadece vatana ihanetten dolayı yargılanır. "bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur." bölümünde de açıkça belirtildiği üzere, vatana ihanet dışında kalan hukuka aykırı eylemlerden dolayı başbakan ve ilgili bakan sorumludur. ayrıca, kayıp trilyon davası'nda milletvekili iken ankara 6. sulh hukuk mahkemesi ve ankara 9. ağır ceza mahkemesi'ndeki davalarda abdullah gül'ün dosyası ayrılmışken, dosyalar ilgili mahkemeleri cuhurbaşkanı seçildikten sonra gönderilmiştir.
işbu bilgiler ışığında gayet normal olan durumdur.
ayrıca, demokratlıktan dem vurup, kürsü dokunulmazlığı yerine top yekün dokunulmazlığı savunmak ve bu zırhın arkasında hukuktan kaçmanın yollarını aramak da ilginç olsa gerek. hiçbir çağdaş parlamenter sistemde milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının "dokunulmazlığı" yoktur. ayrıca, bizdeki parlamenter sistemde sistem altyapılarını düzenlemeden, cumhurbaşkanını halkın seçmesi değişikliği getirmek asıl büyük dinamittir.