lise 3'e kadar [bizim zamanımızda liseler 3 yıldı evlat] çok çok çok başarılı bir öğrenci olmadım hiçbir zaman ama çok zekiydim. hani zeki ama çalışmıyor'daki gizli özneydim. lise sona iteleyerek geçtiğimde bu sınavın hayatımın en önemli sınavı olduğunu fark ettim. önümde bir sene vardı. düşündüm. her yol "o" yol ayrımına geliyordu. o yol da ikiye ayrılıyordu. "1 sene it gibi çalışıp hayatımı(?) kurtarmak mı?" yoksa "1 sene it gibi gezip hayatımı(?) mahvetmek mi?"... bu yol ayrımının kendimizi kandırmaktan başka hiçbir şey olmadığını sonraları anladım, anlatcam dinle bi. sonra karar verdim, karının kızın olmadığı bir dersaneye gidip [maltepe dersanesi] 1 senemi hiçe sayarak ders çalışıp üniversiteye girecektim. hakikaten de 1 sene boyunca it gibi ders çalışıp, dersanelerin deneme sınavlarında gerek ankara gerekse türkiye'de dereceler yaparak götümü tavana vurdurmuştum. öyle ki, lise sondaki devamsızlık hakkımızı sonuna kadar tükettikten sonra [raporlar neyim de dahil], hocaların da gösterdiği anlayışla ders dinlemek yerine öss dene sınavları çözdüğümüzde neredeyse tüm okul başıma toplanır yapamadıkları soruları bana sorarlardı. ben de artist artist anlatırdım ama iyi niyetle. öss'ye 3 ay kala girdiğim hemen her deneme sınavında; türkçe, tarih, felsefe, matematik, fizik, kimyadan istisnasız full çekerken* biyolojiden her dem sıçardım. ve kendi sınav statejimi belirlemiştim; türkçe, tarih, felsefe, matematik, fizik, kimya full gelecek, biyolojiden yaptığım her soru ise sadece ekstra olacaktı. o yüzden biyoloji dışındaki tüm dersler benim için hayati önem taşıyordu.
sınava sayılı günler kala, başta okuldaki öğretmenlerim, arkadaşlarım ve sonra aile ve akrabalarım ham puanda türkiye'de derece yapacağımı, zeki ama çalışmıyor dönemlerim nedeniyle 40 üzerinden 34 gelecek olan ağırlıklı orta öğrenim başarı puanım nedeniyle toplamda yine de fena olmayacak bir başarı yakalayağım hesaplanıyordu. sorun da buydu zaten. hesaplayan onlardı, benim adıma, benim bundan sonraki hayatımın nasıl olacağını hesaplıyorlardı.
sınav gecesi gördüğüm zilyon tane kabus hasebiyle uyuyamamış pazar gününe yorgun kalkmıştım. annemin yataktan beni kaldırıkenki o merhametli bakışları içinse şu an için bile hayatımı verebilirim. [bundan sonra, kurban bayramlarında hayvanların gözlerinin içine bakın. işte sınav sabahı siz de öyle bakıyor olacaksınız hehehe] "sağlam bir kahvaltı"dan sonra, "şeker, şu, kalemler, silgi, kalemtraş" artık allah ne verdiyse nevaleyi toplayıp, önde annem ve babam, arkada ben bir gün öncesinden babamla keşfettiğimiz, 3 saatlik sahne performansımla hayatımın o andan sonrasını belirleyeceğim deney alanı yani başkent lisesi'ne doğru yola koyulmuştuk. hava yağmurlu, gece kabuslardan dolayı uyuyamamış olan bense havayla doğru orantılı olarak içime kapanmış, radyodaki "sınava girecek olan herrrrkese başarılar" diyen adam hakkında "demesi kolay yavşak" diye düşünürken kendimi deniz gezmiş gibi hissediyordum. [burası yalan. oy toplamak için yapıyorum. hatırla sevgili de hazır bitmişken, son demlerinden ben de nemalanayım istedimdi]
annemle babamla öpüşüp, nevaleleri ve geceden üst cebime koyduğum tek dal sigarayı alıp merdivenlerden ağıııır ağır çıktım. tuvalette iki nefes sigara çekip attıktan sonra aynaya attığım bruce willis bakışını ise bir ben bilirim bir allah. "hadi oğlum, bitiriyoruz" gibi kendimi gaza getirmekten ziyade kendimle geyik yaparak [ki ben kendimle çok eğlenirim] rahatlatmaya çalışma çabasından başka bir şey değildi bu.
ve sınav...
matematik 30'da 30 giderken, öss 2000'i bilenler için konuşuyorum, ilk yarı deniz tarafına bakan kaleye hücum eden ben o meşhur "karınca sorusu"na gelip takıldım. takılmak ama kelime anlamının tam olarak hakkını veren bir ifadeydi burda zira 15 dakika, mübalağasız 15 dakika o soruyu çözmek için bekledim. nedeni ise, yukarıda yazdığım gibi, biyolojideki açığımı ancak ve ancak saydığım o derslerden fire vermeden telafi edebilirdim. 45. dakika'da, daha 30 tane matematik sorusu çözmüş birisi olarak tüm motivasyon ve konsantrasyonum sıfırlanarak kitapçıkları kapatık ayağa kalktım. o an gözetmenin bakışını unutmuyorum. annemin sınav sabahı beni kaldırdığı andaki gibi şevkatle bakıyordu yüzüme. "yapma evlat" der gibiydi. annem geldi aklıma doğal olarak. ama o'nun "için" değil, o'nun 1 sene boyunca "sınavı bitirmeden çıktığın için kazanamadın bik bik bik" diyerek beynimin etini yiyeceğini düşündüğümden oturup, diğer sorulara geçtim. tüm sorulara baktım, yapabildiklerimi yaptım konsantre sıfır bir halde. "nasıl olsa 1 sene daha hazırlancam, bunu saymıyoruz aaa valla olmaz lütfen" diye düşünerek.
sınavdan çıktım sonra. yaklaşık bir 15 dakika önce. annemle babamın suratına dediğim ilk laf "olmadı" imiş. inanın sevgili dostlarım, hatırlamıyorum. onlar da haliyle bir şey demediler.
sonra sınav sonuçları açıklandı 237 maksimum sayısal puanı olan o sistemle 199 almışım ki baraj 120 idi. yani aslında fena sayılmayacak bir puandı ama benim için bir skandaldan öteye geçmiyordu. sonra bir şey oldu ve ben o sene üniversiteye girdim. olan şey ise babamın lafıydı. "sen bilirsin oğlum ama şunu da düşün 'ya seneye de aynı şey olursa'". hakkını yemem. babam dedi diye tercih yapıp o sene üniversiteye girmedim. ben istediğim için, 1 sene daha o çileyi çekemeyeceğim için, hadi çektim, 1 sene sonra aynı kabusu yaşamamak için üniversiteye girdim. ve üniversitenin ilk 1 ayı hep aynı rüyayı görerek uyandım. annem geliyor "oğlum hadi kalk öss'ye geç kalacaksın". sonra da diyorum ki "off hepsi rüyaymış, şimdi o soruda takılmayacağım, yapamazsam geçerim..."
ama tabii ki rüya değildi. uzatmayalım
sonuç? 4 senede üniversiteyi bitirip şu an çok mutlu olduğum ve bence fena da kazanmadığım bir işteyim. diyeceğim o ki, belki hayalini kurduğunuz yere giremeyeceksiniz, belki sınavınız iyi geçmeyecek ve 1 yıl daha hazırlanacaksınız. ama unutmayın sonuç olarak iş sizde bitiyor. bu sınav da dahil "hiçbir şey" sizin "hayat"ınızı "sizin" etkilediğiniz kadar etkileyemez. şimdi içinizden bazıları "ama bir net bile hayatımızı tümden değiştirebilir" diyecektir. hak verir ve eklerim; yolda karşıdan karşıya geçerken 1 saniyelik geç haraket etmek de hayatınızda çok şeyi değiştirebilir. sınav ne ola ki?
ve ne olursa olsun, sınav bittikten sonra sınavı "elinizden geldiğince" düşünmemeye çalışın. tatilin tadını çıkarın zira bu yazdan sonra kimse size bu kadar toleranslı olmayacak. çünkü asla bir daha bu kadar koyun gibi hissetmeyecek/hissettirmeyeceksiniz kendinizi. ahahaha.
ha bi de benim yaptığım gibi bir soruda çok fazla takılmayın. koyun götüne gitsin.
not: karınca sorusunu 20 saniyede çözdüm ikinci baktığımda.