sozluk yazarlarindan oykuler

entry28 galeri
    20.
  1. sözlük yazarlarının ergen ergen yazdıkları öykülermişdir. üşenmedim aradım buldum ekledim benimkini. gerçekten çok feciymiş.

    Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt

    **Olum kalk saatin çalıyo
    *Tamam ya anneeaaaaa offff
    *Off o ne salak bi rüyaydı neyse.

    Uyandı galiba. Yine okula gitmesi gerek. Ağır bi sıkıntıyla kurşun gibi katılaşmış yatakta. Karanlık gece, rüyasına gölgelerden çamurlar uzatmış. Evet evet uyandı. Kahvaltı bile yapmadı. 2 tane bisküvi aldı yanına. Yüzünü yıkadı mı mı hiç hatırlamadı bile. Ama aynadakini görünce bu ben değilim diye bildi sessizce. Yüzünde kandırılmış, aldatılmış, üstüne işenmiş bir adamın sureti duruyor gibiydi. Salak salak güldü aynadakine. Geri zekalı işte herkese inanıyor dedi. Ama o da haklı, insan kendine inanmayacak da kime inanacaktı.

    Kapıdan çıktı, hayır yuvarlandı. Çorabın biri başka diğeri başka renkteydi, ayakkabıları bağlarken farkına vardı. Lanet bağcıkları da tam bağlanmayacak zamanı bulmuşlardı. Bağlanmıyorlardı işte. Bağlanmazsanız yerlerde sürünürsünüz dedi başladı onları süründürmeye. Bisküvinin birini azına götürdü, bir iki azında dolandırdı daha yutmadan bi sigara yaktı. Azında sigara merdivenleri süpüren kapıcıyla karşılaştı. Kapıcı, azındakine baktı, kapıcının elindekine baktı devam etti. Sokak kapısının önünde ayakkabıları bağladı. Rüyanın tesiriyle ellerini dişlerini sıkıyordu. Biri bir şey dese kavga çıkaracak yürüyecek üstüne, gözler kan çanağı nemli buğulu, dokunsalar ağlayacak böle bir hali vardı. Zaten ardarda sınavlar gelmiş çakılmıştı günlerin arkasına.

    Evin etrafı yemyeşil mazılar serviler Allahım bu ne diye düşündü. Her yer yemyeşil. Diğer bloğun arasında yeşiller içinde kan kırmız bir gül. Ne kadar da çirkin. Hava masmavi bulut pek az, berbat bir gündü işte. Sitenin çıkışına ilerledi. Köşeyi döndü ama zengin olamadı. Çiçekçideki gece bekçisinin görüş alanına girdi. "Hala okulu bitiremedin mi" dedi. Pis pis sırıtarak "Günaydın ismail amca" dedi. Dün gece görmüştü uyuyordu hayvan. Hızlı adımların sahibi olarak ilerliyordu ileri doğru. Bekçinin hilkat garibesi ufak köpeği koştu yanına. Dizlerinin üstüne çöktü kafasını okşadı, köpek ellerni yaladı. Cebinden son bisküviyi çıkardı. Kapıp kaçtı terbiyesiz siyah şey. Çok oyalanmıştı otobüsü kaçıracaktı hızlanmalıydı. 1-2-3-4 ve 5. adımın sonrasında bir fren sesiydi son hatırladığı.

    Burası da neresi. Sanki bura çokların dünyasıydı. Her şey biraz daha mı fazla sanki. Sol yanda sonsuz bir nehirde akıp giden bi su. Sağ tarafta başı sonu görülmeyen bi duvar. Karşıda sadece içeriden açılabilen uzun bir kapı. Yerde gökyüzü, gökte yeryüzü. Kapı çokca kırmızı, kendine çekiyor ayaktaki ruhsuzu.

    Kapının altından 2 tane su damlası sızdı ve dikildi kahramanın gözlerinin önüne. Galiba sorular sorudu, kahraman cevapladı.

    .................................
    **Hatırlayamıyorum bile. Belki bir masanın üstünde, yada bir kapının ardında. Ama ayaktaydı sanırım.

    ...........................
    **Hayır ilk gördüğümde değil söylediği ilk sözde, zekanın çekiciliği cezbeder beni.

    ...................................
    **Yok değilim. Sadece onurlu bir gururun sahibiyim.

    ..........................
    **Çok saçma, herşeyde sebep aramam. Hiçbir zaman neden diye sormadım, sormamda. Nedenler insanı üzmekten başka ne işe yaramıştır ki. Nedenleri bilmenin hiçbir getirisi yoktur kaybedenlere.

    ........................
    **Belki. Belki de değil. insanı üzen olaylar zaman karşısında hep mağlup olmuştur. Evet evet üzücü olaylar hatıralar arasındaki yerini aldığında tüm kötülüğünü yitirir.

    ..........................................
    **Galiba. Aslında iyi yada kötü, hatıra sahibine hep ızdırap vermiştir. Ama bu ızdırabında kendine göre bi tadı var. insan üzülmesi gerekiyorsa üzülmelidir ağlaması gerekiyorsa ağlamalıdır ve bunların tadını çıkarmalıdır. Bunların ekşi buruk ve özlenen bi tatları vardır.

    ...............................
    **Yo yo bu tanıdığım suratlardan hiç birisi beni tanımaz, belki bende onları. En iyiside budur belki. Kimse kimseyi tanıyamaz zatem. Adını bildiğim herkesten sorumlu olmak sıkıntı vermiştir bana. Bırakalımda kimse kimseyi tanımasın, tanıdığını zannetmesin.

    ..............................
    **Gördüm. Yaşamı gibi, ölümü de güzeldi.

    .............................................
    ** Bilmem ağlayamadım. O karalar giymiş insanlar, o gözlerinden durmadan akan yaşların sahipleri yada yüzlerdeki bezgin ifadeler bendeki ızdırabı anlatamaz. Gerçekten bunlar gözükür, bunlar taklide elverişli hareketledir. Bende bu gösterişi aşan bişi var. Bunlar ızdırabın süslü takıntıları, belkide yalandırlar.

    ...............................
    ** Hiç bir şey yapamadım. Devam ettim yaşamaya. Hem yaşamak ölmek demek değil mi zaten.

    ..............................
    ** Dur bakalım sen nesin ki bana soru sorma hakkını kendinde buluyorsun. Varlığı bile şüpheli olan bi şeye neden cevap vereyim. Hadi şimdi olması gereken olsun ve açılacaksa açılsın kızıl kapı. Yada açılmamacasına kapansın son kez yüzüme.

    Su damlaları buhar olur bu sefer kapının ardından gri sis sızar. Kahraman ürker ilkin. Kapı yarım aralanır.

    **kimsin sen,?
    *ben tüccarım? Sözlerimi kesmeden dinleyeceksin beni. Zaman seçim zamanı. Sana 3 seçeneğim var dikkatle dinle ve karar ver.

    Birincisi şu önünde olduğun yarısı aralanan kapıdır. Burada her zaman yarıyarıya şansın vardır. Burada herşey, iyi-kötü, güzel-çirkin, acı-tatlı, mutluluk-ızdırap ... arasında gider gelir.
    Bu kapının ardını seçersen sana camdan bir para veririm. Her yol ayrımında yazı tura atıp yolunu çizersin. Burası şanslıların yurdudur, şanslı olan huzurlu olur şanssız olan cezaya çarptırılır.
    Buraya giren umut ve ümitlerini geride bırakır, hatırladığı herşeyi unutur. Hiç yaşamamış gibi varolup camdan parayı atıp ilerler ve ne olursa olsun sonucuna razı olur. Aslında burada sınırsız bir özgürlük vardır.

    Diğeri şu sağındaki tuğlalarının arasında kara ışıklar sızan uzun ve yüksek duvardır. Burası doğmamışların yeridir yurdudur. Burada varlığın yokluğu değil, yokluğun varlığı vardır. Senin şu an bilmediğin salt bir yokluk.
    Bu duvarın ardını seçersen sana kalem ucu kadar bi kapı açarım. Kapının yanına yaklaşırsın, yutulur ve yok olursun. Burayı seçmek cesaretten fazlasını ister, sonucuna katlanmama lüksün elinden alınmıştır. Burdan geri dönüş yoktur.

    Sonuncusu solundaki sonsuz sığ nehirdir. Nehir seni umutlarına götürür. Ulaştığın yada ulaşamadın. Yani geldiğin yere cehennetine, dünyana. Burada umutların gerçekleşip gerçekleşmemesi sadece sana bağlı değildir. Çok çabalaman gerekir.
    Burada ölene kadar yaşarsın. Burayı seçersen sana sürekli çalan bi saat veririm. Bununla nehirde dolanır durursun ölene kadar. Taki ölüp tekrar buraya gelene kadar. Ve ben sana yine 3 seçenek sunarım. Aslında burada kimsenin farkında olmadığı sınırsız bir esaret vardır. Şimdi seç.

    Yokluk çok ağır gelir bana, sonumu olasılıkların tayin etmesinden de hoşlanmadım. Umutlarımızdan kurtularak özgürleşeceğimizin de farkındayım ama bu sonuncusu beni daha çok cezbediyor. Hadi şimdi ver bana çalar saati.

    Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt

    **Olum kalk saatin çalıyooooo
    *Tamam ya anneeaaaaa offff
    *Off o ne salak bi rüyaydı neyse.

    Uyandım galiba. Yine okula gitmem gerek. Ağır bi sıkıntıyla kurşun gibi katılaşmışım yatakta. Karanlık gece, rüyama gölgelerden çamurlar uzatmış. Evet evet uyandım...........
    1 ...