sozluk yazarlarindan oykuler

entry28 galeri
    19.
  1. Saat çoktan gece yarısını geçmişti, o gece de onu uyku tutmuyordu, içindeki sıkıntı onu yiyip bitiriyordu. Elinde ardı ardına yakıp söndürdüğü sigaraların bitmiş paketi, cebinde sabaha ulaşmak bilmeyen bir köstekli saat, televizyonda saatlerce karşısında olmasına rağmen tek bir kare bile hatırlamadığı bir film, küçük bir odada sabaha kalan saatleri sayıyordu. Aslında uyuyabilmeyi o da beklemiyordu ama en azından bir kaç saat uyuklayabilse sabaha daha rahat ulaşabilecekti.

    Saat dört olmuştu, saatlerdir anlamsız gözlerle izlediği filmden fayda gelmeyeceğini anladı, televizyonu kapattı, "belki çıkıp biraz dolaşsam iyi olacak" diye düşündü. Evden çıkmadan arka odaların birinde uyuyan kızına bir babanın kızına bakabileceği en acıklı gözlerle baktı, hala mışıl mışıl uyuyordu. Zavallıcık her şeyden habersiz, kendi dünyasına çekilmiş gördüğü pembe rüyaların keyfini sürüyordu, belki de televizyonda gördüğü çizgi filmlerin birinin içersindeydi, belki Tweaty belki Bugs Bunny'yi oynuyordu.

    Çıkmadan ceketini, anahtarlarını aldı. Arabaya bindiğinde en az araba kadar kendiside nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Arabanın camlarını açtı sonra boğaziçine doğru sahil yolunda ilerlemeye başladı, araba ilerledikçe boğaz havası daha da hissedilir hale geliyordu, galiba birazda üşümüş olacak ki camı hafif kapattı, radyoyu açtı, kanallar arasında en acıklı şarkıları çalanı bulmaya çalışıyordu, belkide oturup ağlamaya ihtiyacı vardı.

    Arabasını park edebileceği bir yer buldu, arabadan inip boş bir banka oturdu, saat dört buçuğa geliyordu ama hala deniz kıyısında tek tük de olsa insanlar vardı bir de içip içip nara atan sarhoşlar tabi. Bir açık büfe bulup bir paket sigara aldı, içinden bir tane sigara çekti. "Acaba bu sigara da benim gibi en şanssız olduğunu düşünüyor mudur?" diye kendine sordu. Sigarayı yaktı, kendisini biraz daha çabuk öldürmesini ister gibi derin soluklar çekerek içiyordu.

    Arkasında bir gölge hissetti, sanki ona dokunacakmış, arkasına dönerse ona deli gibi sarılacakmış gibi bakan bir kadının gölgesiydi bu, aniden arkasına döndü ama kimse yoktu, zaten bu tip olaylar son günlerde çok olmaya başlamıştı. Sanki arkasını döndüğünde ona kavuşacakmış gibi hissetmeye başlamıştı. Kafasını ellerinin arasına alıp oturduğu banka kapanmıştı ve artık kendini tutabilecek gücü kalmamıştı gözlerinden ona nehirler dolusu gibi gelen gözyaşları fışkırıyordu. Gözlerini kapalıydı. Ama akan gözyaşlarına engel olamıyordu. içinde, derinliklerde bir ses "kurtar kendini Kaan" diye haykırıyordu ve bu ses o kadar güçlü çıkıyordu ki beyninin içerisinde dalga dalga yankılanıyordu ve galiba artık dayanabilecek gücü kalmamıştı.

    Kafasını kaldırdı, ayağa kalktı, bir kaç adım attı, önünde kim bilir kaç kişinin dertlerini paylaştığı Boğaz'ın soğuk suları duruyordu. Kendisini kurtuluşa çok yakın hissediyordu, bir kaç adım daha yaklaştı ölüme ve sadece iki adım bırakmıştı, cesaretini topladı ve son iki adımı da atmak üzereyken arkasından belki karşı kıyıdan bile duyabilecek kadar yüksek bir ses duydu. "Baba yapma" diye haykırıyordu minik bir kız. Sesi duyduğu an arkasına döndü, kapkaranlık bir boşluk etrafta ne bir büfe ne de insanlar vardı yalnızca sarı elbisesiyle ışıklar saçan minik bir kız çocuğu duruyordu. Kızıydı bu, küçük Gizem'iydi. "Baba yapma" diye hıçkırıyordu minik kız "hadi evimize gidelim, korkutuyorsun beni diyordu".

    Birden omzuna vuran bir elle irkildi. Gözlerini açamayacak kadar yorgundu. Gücünü toplayıp gözlerini hafif aralayarak karşısında duran, sarı yağmurluk giyen temizlik işçisini gördü.
    "Hemşerim yağmur yağıyor, kalk bankta uyuya kalmışsın."
    Temizlik işçisinin dediklerinin birçoğunu anlamadı. Kafasını toplamaya çalıştı. Sonra doğruldu, her tarafı ağrıyordu. Ayağa kalkamadı, sakalını ve yüzünü eliyle sildi, sırılsıklamdı. Rüyasında gördüklerini hatırlamaya çalıştı. Kafasında rüyadan tek arda kalan kızının "Baba yapma" sözleriydi. Birden aceleyle kalktı, kızı evde yalnızdı, hızla arabasına koştu.

    Evin kapısını büyük bir aceleyle açtı. Neyse ki geldiğinde kızı hala uyanmamıştı. Odasına gitti kurulanıp, temiz elbiseler giydi. Bu sırada içeriden pembe pijamalı bir kız koşarak geldi, babasının kucağına çıktı, öptü, sonra kızını yere indirdi, kahvaltıyı hazırladı beraber kahvaltı yaptılar. Küçük kız televizyonun başına koştu, çoktan kedi Slwester, Tweaty'nin peşinden koşmaya başlamıştı. Kaan için ise yine sıkıntı dolu uzun bir gün ilk saatleriydi.
    0 ...