duvarlar, tavan, okurken uyuyakaldığın kitaplar, pencereden bakınca yağmurun cismini gördüğün sokak lambası, alfabeden bir harf, uykusuz geceler, küllüğü ağzına kadar doldurduğunda kaç adet izmarit sığdığını sayarken yüzünde biriken hüzün, önünü iliklemeyi unuttuğun montun içine giren rüzgarın böbreklere kadar dalması neticesinde oluşan sinsi sancı, hayal kırıklığıyla döndüğün günün sabahında salonun ortasına sinirle ve isyanla fırlattığın koyu lacivert valiz, yorulmuş ve sararmış ellerinin hafif hafif titremesine üzüldüğün bir akşam vakti, orhan veli nin düştüğü çukurun yalnızlığın dibi olduğunu düşündüren kış günü suyun biriktiği derin oluk, sonra bir daha kimseyi sevemeyeceğine dair sarıldığın ve az da olsa avutan umutsuzluk şarkıları, sevdiğini söylediğinde hayallerinin içine naftalin bırakan bir el, işte o yüreğinde durmadan taşan deli bir sel... evet bunlar gerçeğinden daha güzel koyuyor insana katılıyorum.