bir ayıp değil, gerekli ve tabii bir müessesedir.
savaşın olmadığı bir evren tahayyül etmek gülünç bir ütopyadan fazlası değildir. savaşın olduğu yerde ise esir de vardır, nitekim bu da işin tabii seyrindendir.
islam hukukunda ise 'SAVAŞ ESiRleri' 2 gruba tasnif edilir.
1) köleler yani erkek savaş esirleri
2) cariyeler yani kadın savaş esirleri
yani şunu anlamamız gerek ki ne Amerika veya Avrupa gibi bir kölelik müessesesi vardır ne de hür insanları köleleştirmek. köle ve cariye diye adlandırdığımız kişiler savaş esiridir. yani köleleştirilmemişlerdir, savaş esnasında ele geçirilmişlerdir.
şimdi hali tahkik edelim. elinde savaş esirin var, bununla beraber kendi ümmetinden de esir düşenler var elbette. yapabileceklerimiz nelerdir:
1) savaştığın esirleri hür bırakmak
2) esirleri öldürmek
3) esirleri hapiste tutmak
4) esirlerin takasını istemek
5) esirlerin karşılığında fidye talep etmek
6) esirleri kendi işlerin için kullanıp, onlardan faydalanmak
islam'a bakalım şimdi:
inkâr edenlerle savaşta karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice yıldırıp sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye alarak onları salıverin” (Muhammed 47/4).
bu ayet üzerine esirleri karşılıksız hür bırakan peygamberi hz.ömer anlamakta güçlük çekti, hatta bir münakaşa dahi yaşandı. nitekim hür bırakılan esirler daha sonra yine kendilere karşı savaşınca bu insanların ıslah olmadıkları malum oldu. ayrıyeten stratejik olarak da makul bir hamle değildi. çünkü Müslüman esirler varken küffarın elinde Müslümanların elindeki güçten teberrü etmeleri makul değildir.
ikinci ihtimali düşünürsek, yani esirleri öldürmeyi bu ise can ifsadıdır, gerekmediği sürece ötelenebilir fikir olarak. insanları sınırsız sürece hapiste tutmak ise tam bir zulümdür. şu an bunun yapılıyor olması ise trajikomik bir durum. hatta esirleri öldürmekten ise herhangi bir farkı bulunmamaktadır, belki daha bile kötüdür. dördüncü şık esirlerin takası evrensel bakış çerçevesinde dahi makuldür, bunu mantıksız bulmayan kimse yoktur. fidye talebi de keza öyledir.
islam da asıl murad olarak bunlar üzerine binadır. yani islam der ki ne Müslümanlar şehid olsun kurtarma ihtimalimiz varken ne de kafirler heder olsun, kanları ziyan olsun. şimdi buraya kadar bir sıkıntı yok. asıl mesele şu ki bazen siz arzu etseniz de savaştığınız grup bu antlaşmaya, bu uzlaşmaya sıcak bakmaz. ne esirlerin mübadelesini kabul eder ne esirler için fidye öder.
burada devletin başkanı karar verir, hür bırakırsa zaten savaş esiri kalmamış olur, yani sıkıntı yok. esirleri kılıçtan geçirirse de öyle. müebbet hapiste tutmak aynı şekilde manasız dedik.
yani esirler hususunda düşmanla uzlaşamıyorsan ne yapacaksın? tüm mesele aslında bu.
islam der ki insanları topluca hapislere doldurmak canlı canlı gömmektir. nitekim islam hukukunda uzun süreli hapis cezası da yoktur. gerekli değilse öldürülmez de. o zaman ne yapılacak? burada islam der ki bu insanlar zulüm ve baskı altında hapislerde ve çalışma kamplarında yaşayacağına öyle bir müessese olsun ki hem onlar kazansın hem biz. o zaman bu insanları yani savaş esirlerini güvenilir hanelere dağıtalım ve karşılıklı adaleti egemen kılalım. islam hukukuna göre kişi kendine cariye veya köle edinemez. islam devleti kontrollü bir şekilde güvenilir, adil, merhametli kişilere bu esirleri dağıtır. nitekim hem esirler sosyal bir hayatla karşılanmış olurlar hem de ömürleri zayi olmamış olur. win-win durumu. zaten bu esirlerin çokları da bir müddet sonra bu rahmet karşısında Müslüman olmuşlardır.
edit: peygamberin savaş esirleri hakkında buyurduğu 'Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin' Muttefekun Aleyh hadisi unutmamak gerekir.