memleketin boka sardığı zaten belliydi de, bu olayla iyice dibe battığı kesinleşti.
bu zamana kadar yapılan tüm saldırılar aşağı yukarı güvenliğin zaten sağlanıyor olması gereken yerlerde, yani mitinglerde, hava limanında, stadyum çevresinde vs. yaşandı, malum. bunun bile tek başına soru işaretleri doğurması gerek. öyle ya, eylemcilerin neden kalabalık yerleri seçtiği malum, boş arsadan ses getirmeye çalışmayacaklar herhalde: bu strateji gayet iyi biliniyorken senin bu sadece kuru kalabalık değil, ama terör ihtimali yüksek ve gözönünde sayılan ortamlarda aldığın ya da almadığın tedbirler sorgulanacaktır, kaçışın yok: devlet başkanına binlerce koruma verirken binlerce kişiyi korumasız bırakırsan insanlar ister istemez soru sorar.
ve bazı hadiselerdeki güvenlik zaafiyeti tarif edilemeyecek kadar tuhaftı; mesela inönü stadı olayında canlı bombanın çevresini dikkatsizce saran polisleri hatırlayın. hani bunların eğitimi? üniforma ile meslek sahibi olunsa hepimiz giyelim laboratuvar önlüklerini bilim adamı olalım o zaman. sırf bazı gençlere yeterli eğitimleri olmadan "sizi polis yaptım" demekle o genç insan birdenbire bir güvenlik görevlisinde olması gereken asgari yeteneklere sahip olmayacak. yine de yok ışid'in dibindeyiz, yok dış güçler, yok heryeri kontrol edemeyiz, yok bilsek zaten engellerdik gibi altı doldurulamayan ipe sapa gelmez bahanelerle geçiştirildi.
bu sefer durum biraz daha değişik, şöyle ki:
1- dünyanın bütün metropollerinde yılbaşına yönelik özel güvenlik tedbirleri alındı, çünkü bu eylemi yapabilecek olanların kim olabileceği ve neyi hedeflediği, zihniyeti vs. sağır sultan tarafından biliniyor. nihayetinde türkiye kadar sık olmamakla beraber, amerikasından avrupasına hemen her yerde benzer hadiseler benzer biçimlerde yaşandı, yaşanıyor. hatta bu hadiseler amerika'da trump'ın seçilmesinde, ingiltere'de brexit kararı çıkmasında, ya da avrupa genelinde aşırı sağ söylemin artmasında biraz da olsa rol oynadı.
2- yılbaşında insanların toplanacağı yerler belli: stadyuma ya da pazara gitmeyecekler. bu toplanmaların en çok ses getirebileceği yerler de belli; antalya'da üçüncü sınıf bir otelin lobisinde üç beş kişiye saldırılma olasılığı istanbul ya da ankara'da isim yapmış bir yere saldırılmasından daha az bir ihtimal. demek ki nerelere dikkat etmen gerektiğini anlamak için dahi olmana gerek yok.
3- daha dün ışid'in düşmanları olan rusya ve esad ile aynı masaya oturup garantör olmuşsun, adamlarla savaş halindesin. demek ki misilleme yeme ihtimalin daha da yükselmiş. ışid diğer batı ülkelerinde de eylem yaptı, yapıyor; ancak şu an için rusya ile birlikte bu oluşumun kuyruğuna doğrudan basanlardan biri de sensin, yani senin iki kere tedbirli olman gerek.
bunlar kesin olan noktalar, yani tartışılabilecek, "ama şöyleydi böyleydi" denebilecek hususlar değil. bunların üstüne bir de tartışmaya görece daha müsait hadiseler var, mesela ülkenin insan manzarası ve ayyuka çıkan toplumsal gerilimler, yılbaşı, islam, reina saldırısı önceden bildirildi mi, ohal niye var o zaman vs. gider bunlar. ancak bu tartışmalar da nihayetinde saldırı riskini arttırır, azaltmaz. yani tedbirsizliğe bir bahane olamaz.
o zaman eğri oturup doğru konuşalım. ister bugüne kadar olan diğer hadiseleri de düşünerek, isterse bu olay tek başına değerlendirildiğinde, tüm bu kırmızı alarmlara rağmen bu gecenin gerçekleşmesinde ciddi bir ya da birden fazla "ihmal" var.
bu ihmal ya idarecilerdeki beceriksizlik, vurdumduymazlık, umursamazlık, adam sendecilik, zaten alıştılarcılık, basiretsizlik, plansız programsızcılık, ciddiyetsizlik gibi zaten bu toplumun her alanına sirayet etmiş yapısal ve geleneksel hastalıkların bir yansımasıdır,
ya da...
ya da bu ihmal kastidir. "nasıl olur ya", "ne sebeple peki", "kime ne faydası olur", ama bu ihanettir" vs. tartışmalarına girmiyorum, komplo teorisine başlarsak sonu gelmez, bir de konu sapar.
kesin olan tek şey şimdilik ortada bir ihmal olduğudur.
mesele ise ihmalin arkasında ne yattığıdır...
ve bu mesele gayet ciddidir.