Deniz Baykal'ın hayret uyandıran yeni incisidir bu ifade. Halkın tercihlerini küçümseyen, halkın kendini yönetecek güçleri seçebilecek donanımdan yoksun olduğu fikriyle dop dolu ve işte tam da bu yüzden halktan kopuk, halkın teveccühünü asla kazanamamış/kazanamayacak klasik bir elitist bakış açısıdır şaşkınlıkla okuduğumuz. Bu ifadenin saçma sapan, mide bulandıran bir yönü olduğu kadar aslında aynı hiziplerin zihnindeki demokrasi algısını ortaya koyması bakımından da olumlu bir yanı vardır. Anlayabilene.
Tarihinin hiç bir döneminde halkın hassasiyetlerine vakıf olamamış, ordunun ve devleti kuran bürokratik zümrenin güdümünden tek bir gün bile çıkamamış, seçkinci ama olabildiğince sığ ve bayağı bir anlayışın hikayesidir karşılaştığımız. Türkiye'nin tepeden inme, öykünmeci, yüzeysel ve halktan uzak batılı gibi olma serüveninin hazin hikayesidir...
Halk böyle devletten kopuksa, devletin derin dayanakları (!) değişim denen kaçınılmaz süreç ve dolayısıyla halkla, halkı bile karşısına almak pahasına savaşabiliyorsa, sandıkla gelenler palet, apolet ve cübbe resimleri fon yapılarak uzaklaştırılıyorsa, devletin en asli unsuru olan koskoca bir millet yavaş yavaş düşman ediliyorsa kendi devletine vardır bir sebebi.
Bilmem kaç yüz bin kilometrelik bir ülke. Yetmese de halkına çılgınca yağmalanan kıt (!) kaynaklar, devlet arazileri, fırsatlar, ihaleler, şunlar bunlar. Ortada varsa bir pasta olacaktır taliplileri. Milli irade, şeriat, laiklik, sosyal hukuk devleti martavalları, rejim, hukuk gak guk bahane.