MUHALLEBi YERKEN DiŞi KIRILACAK KADAR BAHTSiZ SANsSiZ OLAN KiŞiLERiN içinde bulundugu durumdur. hele ki sehr-i istanbul gibi çok bilinmeyenli denklemlerinin şahika bir numunesi şehirde yaşiyorsa, üretim saltanatindansa yönetim saltanati zagonunda israr edenlerin kavgalarinin hatta osurmalarinin bile çığ gibi büyümelerinden dolayı ahalicek şapa oturtuldugu diyarlarda birey kicina jant kapaği takar öyle tahv eder sokaklari. hayatını ise düsüncesini 10 parcaya bölseniz 9'u korkaklık 1 hikmet olan parcalarla yürütür.
gelgelim ki en genel inanclarin bile provakasyon olarak nitelendiği ve korku ülkesinin hudutsuz alanlarinin başladiği diyarda ihtiyatli olmak gerekmez mi?
armutun sapi üzümün çöpü denerek en normal dünya zevklerini kadehlerden içerken bile bir takım vakvaklar cehennemin katranli alevlerinden bahsederek su felekten geceyi geçtim bir an calmanizi zehir ederler.
kendi yapamadiğini kapasitesizlikten bulgur yemekten koflasmiş beyinleri ile kıskanan, yapanlari ise boklayan, firsat buldugunda köküne kadar yapan suret-i haktan gözüken içten boktan iki yüzlülerin fink attiği bir cehennemde yaşamak biraz yürek işi olmustur ne yazik ki.
velvele ile sapsalliklarini kapasitesizliklerini gizlemeye calısan, kanun üzerine kanun dümbelek üzerine dümbelek, vergi üzerine vergi, hirsizliklarini gizlemek için din-allah-vatan-millet-sakarya nakaratini terennüm eden bu koro aldıkları ahlarin vebalini nasıl ödeyecekler.
bakalım ömrümüz yeterse görücez, olur da göremezsek, yani zorunlu olarak yasayan ölü olmayı secmektense kalibi dinlendirmeyi secersek, onlari mahkeme-i kübrada göreceğiz anya ve konya arasindaki farklari seçerken.
aklımdayken şu kısır goygoy savasinin bayraktarlarinin o yağlı kazıklardan payına düsecek olan hisseyi almayacaklarini garantisi yoktur ha...
vel hasıl-ı kelam; ölümden korka korka yaşasan ne cıkar?