“Bu zamanlara tekrar gelmeyeceğiz. Gençlik değeri geç anlaşılan bir miras… Anın tadını çıkar deniliyor ama bunun nasıl olacağı söylenmiyor hiç. Ya yanlış anlaşılıyor, ya hiç anlaşılmıyor. Yanlış anlayanlar, yarına dair hiçbir şeyi umursamadan, sadece bugünü yaşıyor ki bu yarını hep daha kötü bir hale getiriyor. Anlamayanlarsa tamamen yarın için yaşıyor, bugünü sadece yarına giden bir basamak olarak görüyor…”
işte böyle söylemişti bana özenip yalandan 85. yaş gününü kutladığımız genç dostum.
Tam olarak hatırlamıyorum o günü. Çok ağır bir ilaç, radyasyon, hastalık, tekerlekli sandalye, hemşire üniforması ve hasta yatağı kokusu vardı. Asansörlerin yanında, koridorun geniş olduğu yerde duvara asılmış 102 ekran LCD’nin karşısındaki plastik sandalyelerde oturuyorduk. Televizyonda 4’te 3’ü, kullanılan aletlerin reklamı olan bir yemek programı vardı. Sonra durup “Refika yok mu ya” diye sordu.
Sanki ölüm haberi veriyormuş gibi başımı öne eğerek ve kırık bir ses tonuyla “o kaldırıldı yayından” dedim.
Kederle reklam pişiren kadını seyrettikten sonra cam kenarına geçtik. Onun için gelen koli koli meyve sularından iki tane açıp yarışmaya çalıştık. Ama akciğer kanseri, genç diyaframını güçsüzleştirdiğinden 4-5 yudumda anca bitirebildi. Bense hiçbir zaman ikinci yudumu bile alamazdım öksürmekten.
Sabahları benim sesim olduğundan daha çatallı çıkarken, aynısı deneyerek aptal felsefesi yapardık. Huzursuzduk. Kaloriferden uzaklaştıkça üşümemiz artıyordu.
Konuşuyorduk ama 5 dakikadan sonra unutuyorduk ne konuştuğumuzu. Bu yüzden onunla konuşmak sonsuz bir dejavu yaratıyordu bende.
Henüz yazılmamış şiirler okuyorduk birbirimize -2. kattan manzarayı izlerken.
81 ilden, yüzlerce hastanın yarıştığı bir ölüm yarışıydı bu belkide. Bir turnuvaydı belkide devletin üzerimizde bahis oynattığı. Birinci turda ikişerli ayrılan odalardan sağ çıkma vardı, ikinci tur bulunulan katın galibi olmaydı. Çeyrek final biletini kazananlar arasında hayatta kalan son hasta sağlıklı biri ile kapıştırılırdı yarı finalde ve sağ kalan son insan, gelmiş geçmiş en iyi savaşçı, çıktığı milyarlarca maçın arasında namağlup olan azrail ile çarpışırdı. Onu yenmek zamanı yenmek ve sonsuza varmaktı belkide. Belkide sıradan bir hastaneydi.