Öz eleştirinin nirvanası. Kafaya kurşun sıkarak müthiş bir acı bir o kadar da bedenin yabancı olduğu bir acıyı hissetmek. Neticede ilk ve son bedenî bir acı. Ondan sonrası basit yok olursun. Çalışma masamızın üstünde dolaşan bir sineği öldürmek ya da mutfakta gezen bir böceği terlikle ezmek gibi sıradan bir yok oluş. Bu dünyadan yok oluş, dünyaya insanlara hatta tanrıya rest çekmek, cesaretlerin en doruğunu gerektiren bir durum bu. Akıl ve mantık ile yapılan intihardan bahsediyorum bu arada. Psikolojik çöküntü sonucu yapılan intihardan değil. Bu dünyada uyumak yada çok zengin olmak bile tepedeğeri olan durumlardır. Yok oluştan sonra zaten geride bıraktıklarıniz umrunuzda olmayacak. Dolayisiyla bir duygusal korku da olmayacak endişe de olmayacak lakin aşırı radikal karar gerektiren, tanrıya(varsa) bile meydan okuyustan bahsediyorum. Her ne kadar aptallık olarak görülse de yaşama hakkı varsa ölüm hakkı da olmalı. Tanri varsa beni yartirken neden sormadı. Şimdi de red etmek neden aykiri olsun. aykırı ise tanrısal bi adaletten nasıl bahsedebiliriz. Kusura bakılmasın da sunulan cennet de cazip gelmiyor en az burası kadar sıkıcıdır. cennetini istemiyorsam cehennemde dikte ettirilmesinden yana değilim. sadece neden yarattın.
--`
Tercih meselesidir bu. Etik kuralları ile intihar edenlerin aptal duruma sokulması zaten intiharın bazen en mantıki çözüm olduğunu gösterir. Çok sıcak Çok soğuk keyifsiz kara parçasında ye, iç, yürü, çalış, para kazan, kazandığın parayı harca. Sonu belli olan yorucu bir paradoxtan başka bişey değil lanet olası yaşam...
Not: intihara teşfik etmiyorum uyariyim fikrim bu sadece...