Bir ince nüans ile gerçekliği olan bir iddiadır. Mevlana feodal ilişkilerin hakim olduğu Osmanlı Devleti içerisinde kendisini egemen askeri-bürokrat kesimine sevdirmiş ve böylece saray içine girerek islamın belirli bir hoşgörü propagandası dahilinde devşirme sistemine , azınlık hukukuna ve fetih politikalarında işgal edilen bölge halkına müdahale biçimlerinde yönetici saray ahalisini politik açıdan etkileyebilmiştir. Ancak mevlana'nın da sünni inancının ateşli bir savunucusu göz önüne alındığında feodal dönemin burjuvazini biçimlendirdiği islam düşüncesiyle nispeten dönemin toprak ağaları tarafından ikta sistemi içerisinde emekleri merkezi-askeri bürokrasi tarafından sömürülen emekçi kabul edilebilecek serf statüsündeki köylünün ve sünni inancın dışında kalan alevilik gibi inanç biçimlerine karşı uygulanan sistemli baskının da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Yavuz sultan süleyman'ının katlettiği aleviler unutulmamalıdır. Bu bakımdan sünni inancın halk arasında sahte hoşgörü propagandasının , burjuvazinin saray içindeki ruhani temsilcisi olarak mevlana , hac-ı bektaşi veli'nin , yunus emre'nin dini hoşgörü ve emekçi halkı muhattap alma konusunda eline su dahi dökemez.
Günümüzde ise Fetoş Efendi'nin atılımlarıyla , unesco dahilinde dünya mevlana günü ilan edilmesinden tutun da bir zamanlar dinler arası diyalog ile kapitalist tekellerin huyunu suyuna gitmekten öteye geçmeyen insanları sermayenin baskısı altında dini hoşgörü ile bir arada tutmaya çalışma düşüncesi aslında politik açıdan mevlana'nın osmanlı devleti içerisindeki sünni inancın hoşgörüsü altında sömürülen halkın din ile birlik olmaya çağrılmasından öteye geçmemektedir.
Edit : Nüans farkı