türkiye, geldiğimiz tabloya baktığımızda daha önce benzeri görülmemiş iç-dış meselelere göğüs germesi gerekecek bir döneme giriyor. ve gittikçe sertleşen çatışmaların eşiğindeyiz.
türkiye'yi tek bir sınıf, tek bir kader olarak değerlendirmek hatalı bir yaklaşım olacaktır.
belli ki bir sınıf sürekli bedel ödüyor, acı çekiyor ve alabildiğince yoksul. gidişatta malum. hep dibe, en dibe. genelde bu tür kaosların sürekliliği toplumda infial oluşturup sosyal patlamalar, iç çatışmalara neden olur. eninde sonunda mal ve can kaybına neden olabilecek bu istemediğimiz hadiseler yaşanır ve faturayı yine bu sınıf öder. kimisi emekli ikramiyesiyle aldığı evini kaybeder, kimisi el bebek gül bebek yetiştirdiği evladını, kimisi babasını, kimisi eşini vs vs. ve yıllarca unutulmayacak yaralar açılır. ve o toplumun kendine gelmesi belkide bir asır sürer.
diğer sınıflar bütünü böyle değildir. sistem taraftarı, kuşkusuz, sorgusuz biat ettikleri için her şey ters düz oluncaya kadar menfaatleri gereğini yaparlar ve pek tabi aileleri, çevreleri hiç bir zarar görmeden bu dönemden kolayca sıyrılabilirler. bunlar sürekli sağduyu mesajları verirler. halkı teskin ve pasif kılmak için olmadık yalanlar söylerler. camiilerden vaazlar verdirirler. paranın geçerliliğini çok iyi kullanırlar. mal varlıklarını korudukları gibi, ülkenin infial durumlarında bile ticari planlar ve atılımlar yaparlar. dolayısıyla bu kaos ortamından güçlenerek çıkıp yeni sisteme adaptasyon sürecine girerler. kendileri ve aileleri açısında hiç bir değişiklik olmaz.