istanbul 40'lı yaşlarının başında yıllarca yattığınız bir fahişe. bazen nefret ediyorsunuz ama bazen öyle bir hayran ettiriyor ki kendine, o sönmeyen ışığıyla. bazen bıkıyorsunuz, kaçıyorsunuz daha tazelerine ama bi pişmanlıkla ayaklarınız yine o'na gidiyor. elinde sigarası, hafif dağılmış makyajı ve yataktan yeni kalktım saçıyla oturuyor çirkin bir otel odasının masasında. bakışıyorsunuz. sorusu yok, cevabınız yok. alıyor sizi yaş alsa da kırışmamış bembeyaz o koynuna. öpüyorsunuz gerdanından, levent yüksel'in yarim istanbul şarkısı gibi...