determinizmi çökerten soru. doğmak, beslenmek, üremek, ölmek, böceklere yem olmak, o böcekleri uçabilen böceklerin yemesi, vücudunun çeşitli yerlerine ait olan karbon atomlarının bu böceklerle taşınıp tekrar başka canlılara yem olması, bir süre sonra kalbine ait karbon atomunun bir çiçeğin içerisinde, sol gözüne ait olanın ise milyonlarca yıl sonra yıldızlar arası seyahati keşfeden insanoğlunun kullandığı uzay aracının içindeki astronotun soluduğu havada olması... mantıken ölsek ve taşıdığımız bilgi ölümümüz ile form değiştirse bile hala evrenin içerisinde olup bilinçsizce ve öylesinelik ile oradan oraya sürüklenip duracağız.
daha şiirsel haliyle ise şöyle bir şey olacak;
"Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakarlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi oradan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen
biri de ben..."