genelde mutlu anlarda düşünüyorum. konserden, güzel bir filmden, kitaptan sonra. 'amanın nasıl mutluyum öyle. içimde bir şey pıtı pıtı atıyor ve ben onu hissediyorum. (ki kalbim olur kendisi. küçücük, yumruğum kadar bir şey işte.) bundan sonra bir daha olur mu ki bu? tam şu an ölsem vallahi gazetelerin 3. sayfasına 'mutluluktan öldü' diye geçerim. mutluluktan ölmek. kulağa da hoş geliyor namussuz. namussuz ne ya? allahım içimdeki erkek yine hortladı. hatun gibi düşün, hatun gibi düşün. tü tü tü. benden hatun olana kadar adriana lima er kişi olur da askerlik tezkeresini verirler eline. neyse. bir sonraki konser ne zaman acaba?' döngüsüyle yok olur gider.
bir de mutsuz anlarda olanı var bunun. heh işte o kötü. çünkü ya 'seni seven 10 kişi' zımbırtısını yürürlüğe koyacaksın yada kendini boşaltabileceğin alan bulacaksın. böyle rahatça küfredebildiğin, ağlayabileceğin (erkeklerde ağlar) bir şey yapacaksın. hem fiziken hem de zihnen bunu düşünemeyecek kadar yorulursan yırtarsın bu işten. koşu, ip atlama, yüzme, hızlı yürüyüş, boks, trambolin, basketbol, dans bunlar için biçilmiş kaftan. hemen 'abi ben ölmek istiyorum. sen bana dans et diyorsun' deme. dene. yırtmak istemiyorsan kulağa civa damlatmak en kısa ve acısız iş ama ölmek istediğine göre acılı-acısız ne fark eder ki senin için? zaten öleceksin. ne bekliyorsun tanrının sana 'neden sana verdiğim yaşamı acı vererek sonlandırdın?' mı diyecek? onu diyene kadar emin ol 'ben sana o canı verdiysem bir bildiğim var herhalde. ne diye burnunu soktun işime?' der.