Feodal dönemin aristokrasisi egemenliğindeki ruhban sınıfının değişik halktan grupları bir arada tutması ve onları egemen konumları karşısında konumlandırması her daim din üzerinden olmuştur. Osmanlı devleti'nde dahi bu ermeni , rum ayrımı değil ; Müslüman - gayri Müslim karşıtlığıyla ifade edilmiştir.
Burjuvazi demokratik devrimi sonrasında feodal yapının sömürüyü sürdürmek için kullandığı yeni değer ulus devletlerin ortaya çıkması ile dinden milliyetçiliğe kaymış , din tam anlamıyla olmasa da halkları egemen sınıf karşısında konumlarını içerisindeki vatanperver - vatanhaini karşıtlığıyla ifade etmiştir.
Bu açıdan yurtseverlik milliyetçiliğin soslu halinden başka bir şey değildir. Amaç ulus devletin çoğu zaman tek bir ırkın üstünlüğüne dayanan egemen anlayışını kendilerinden olmayan halk karşısında birliğini savunmak ve sermaye sınıfının sultasını devam ettirebilmektir.
Bu açıdan yurtseverlik ve milliyetçilik birbirinden ayrılamaz kavramlardır. Sahipleri de burjuvazidir . Ancak görülüyor ki kendilerine bilimsel sol adı veren bazı çıkar grupları ve siyasi partiler ve örgütler burjuvazinin emek sömürüsünü ve sermaye diktatörlüğünü korumak için halkı bir arada tutma bayrağı olarak kullandığı milliyetçiliği onlardan daha fazla yukarı taşır konuma ulaşabiliyor.
68 devrimi dünyanın her yerinde milliyetçilikten kopuşu simgelerken ülkemizde milliyetçiliğe daha çok sarılmanın ve kimin emperyalistler karşısında daha çok yurtsever olduğunun ispatı niteliğinde şovenist eylemlere dönüşüyor. Ordu işçi el ele , tam bağımsız Türkiye gibi sloganlarla neredeyse işçi sınıfını temsil ettikleri iddia edilen küçük burjuvazi radikalleri zaman zaman bunu farkına varıp milliyetçilikten uzaklaşmaya çalışsalar da benimsedikleri olgunlaşmamış gerilla staratejileri ile çin'den , küba'dan devrim ithal edip dağlarda bunu uygulamaya kalkıyorlar. Nihai sonuç olarak zaten başarısız olacağı en başından belli olan bu toy atılımda işçi sınıfının mücadelesinde yer alan gerçek Marksistler terörist ilan ediliyor ve ordu ile bir zamanlar ittifaka girebilecek kadar milliyetçiliğe saplanıp kalmış sosyalistler üzerindeki baskı günümüze kadar olağanca yoğunluyla artıyor.
Mdd'cilerden sonra ulusalcılar , sip ve tkp'den sonra chp , shp , dsp gibi sosyalizmin milliyetçiliğinden burjuvazinin milliyetçiliğine siyasi platform açılıyor ancak emperyalizm ve iliğimizi sömüren kapitalist oligarşilerin mutlakiyeti bu süreçten önce ve sonra değişmeksizin devam ediyor.
Velhasıl kendilerine komünist ya da bilimsel sol diyen tayfanın milliyetçilik ve yurtseverlik konusunda ulusalcılar ve klasik faşist milliyetçiler ile yarışmaktan ziyade ellerine alıp yükselttikleri bu değerlerin öncelikle hangi sınıfa ait olduğunu kavramalıdır. Ermeni ve rum azınlıklar karşısında kös kös milliyetçiliğe saldıran bir liberal tutum takınarak 30 yıldır mevcut kürt sorunu hakkında egemenlerin safının karşısında tek bir laf etmemiş olan milliyetçiliğin liberal eleştirisinden öte marksizmin bakış açısından milliyetçiliğin ve onun soslu halinden başka bir şey olmayan yurtseverliğin işçi sınıfı üzerine giydirilen deli gömleğinin deşifresine kalkışmalıdır. Enternasyonele inandıklarını söyleyenlerin kominternin siyasetinden öteye geçmemesi gerçekten düşündürücüdür.
Burada Marks ve Engels'in Komünist Manifesto'da söylediği o kritik sözü hatırlatmaktan başka diyecek bir şey bulamıyorum: "işçilerin vatanı yoktur."