2017 ekonomik krizi

entry150 galeri
    18.
  1. 2017 ile ilgili aylardır ekonomik tek bir iyi beklenti görememiş olmam ve 2016 nın öyle-böyle geride kalması nedeniyle yaşamak istemesem de beklemekte olduğum olaydır. yaklaşık bir aydır yoğun şekilde ekonomi yazıları okuyorum ve aslında ne acıdır ki takip ettiğim alan merkez medya değil ekşi ve uludağ sözlük. biriktirdim biriktirdim ve yazmak istediğim birçok şey var. bu yazı da çok kısa olmayacaktır ama kimsenin bakmadığı bir yerden bu kriz konusuna bakmak isterim.

    isterim çünkü ekonomi ile ilgili konulara dikkat kesilmem üniversite ile başladı. işletmeyi kazandım, hocaların ilk tavsiyesi ekonomi ile ilgili yayınları takip ederek programları izlememiz olmuştu. mikro ve makro ekonomi derslerinde öğrendiğim formül ve denklemler bazı konuları kafamda netleştirir gibi olduysa da, kafamda oturmayan bazı konular zaman geçtikçe hala oturmamıştı.

    mesela, Tahtakale piyasası dedikleri bir piyasada, gördüğüm görüntü boş kare şeklinde bir araziye elinde cep telefonu olan çeşitli adamların doluşup bağır çağır konuşmalarla günü geçirmesi ve döviz hareketlerini takip ederek para kazanmaya çalışmalarıydı. ve ben oldum olası gıcık oldum buna, yıl 2000* ve dedim ki burada toplaşan adamlar eline kazma kürek aldığı gün bu ülkenin ekonomisi adam olur.

    dileyen yukarıda yazdığımla ilgili yorum yapsın, ama benim derdim bu düşünceyi tartışmaya açmaktan ziyade, ekonomi konusunda kendi basit hissiyatıma yıllar yılı güvenmeyip başka ve uzmanların bildiğini-gördüğünü düşündüğüm bir açıdan bakmak istememe rağmen bunu başaramamış olmamla ilgili.

    aradan zaman geçti, okul bitti, ben mali işlere en uzak dersleri okuyarak ve yüksek ihtisas yaparak mezun oldum ama sanki burada görülmesi gereken noktalar vardı. bir de şunu fark ettim; özellikle proje tarzı işlerde en karlı olan işler, yapımı için çok sıkı paralar alıp sonrası gelmeyen ve patlayan işler. olay da şu, örnekleyeyim uzatmadan; bir şirket projelendirdiği bir e-ticari operasyonu ikinci bir şirkete programlatıyor. programlandıktan birkaç ay sonra ticari operasyon yürümüyor ve işin üzerine bina edildiği web sitesi kapatılıyor. yazılım şirketi buradan çok sıkı bir para kaldırdığı ve büyük şirketin referansını portföyüne eklediği için büyük karda, iş hacmi olmadığı için parasıyla da olsa başka bir işgücü ayırma zorunluluğu artık kalmadığı için yeni maceralara yelken açabilir durumda. büyük şirket referansı ile daha küçüklerden projeler alabilir. şimdi dolayısıyla bu durumda işte diyorum ki yazılım şirketi maksimum kar elde etmiş, birkaç iş daha yazdığı firmalar elinde patlasa başka bir şey yapmasına gerek bile kalmaz.

    neyse bunu daha fazla gerekçelendirip ayrıca yazarım, mesela hissiyatı somutlaştırmaktı. en sonuncusu da tekstil perakendesi ile ilgili. artık içinde olmadığım ama patlama dönemlerinde içinde bulunduğum, sonra uzaktan takip ettiğim bir alan. girdiğimde istanbul Anadolu yakasında Kozyatağı Carrefour, Ankara'da Gimat, Bursa'da Zafer Plaza'dan başka AVM olmayan zamanlar.
    çalıştığım şirket de üretim yapıp ürettiğini başka mağazalara satan bir şirketti ve kendi mağazalarını açma kararı almışlardı. henüz 6 mağazası varken dahil oldum, yıl 2006, 2010 da ayrıldığımda 45 e çıkmıştı. üretici firmada şu aşamaları gördüm, firma bayiye malını verdiğinde hem markasını istediği gibi son tüketiciye yansıtamıyor hem de az kar marjı ile çalışıyordu. karını arttırıp satış fiyatı üzerinden ticaret yapmak için kendi mağazalarını açtı, bunun için yeni açılan avm'ler ce bazı illerin cadde mağazalarında yer aldı. sonra zamanla kendi üretimini yaptığı ürünler için üretim tesisi az gelince taşerona yönlendi, kendi kalitesine yakın üretim yaptığını düşündüğü taşeronla çalışıp ucuza mal ettiğinde aslında bir noktada markasını satan bir pazarlama şirketi rolüne büründü. şimdi burada duralım.

    basit mantıkla, ülke içindeki insanlardan para kazanıyorsun, bu para ile çalışan maliyeti, üretim maliyeti ve bina maliyeti ödemesi yapıyorsun, kalan cebine kar kalıyor. bu döngüde çalışan ülke içerisinde ülke insanı, yeni mağazalar açtıkça istihdam sağlıyorsun, bu güzel. üretim maliyeti, başka şirkete de ürettirsen para ülke içerisinde; bir tek kumaşı italya'dan, çin'den aldığında ülke dışına çıkartmış oluyorsun ama nispeten az bir oran diyelim. bina maliyeti de, Mersin'in Çamlıbel caddesinde, izmir Konak'ta, Sakarya Çark Caddesi'nde dükkanı olan insanlara verdin, yine ülke içerisinde dönüyor para. insanların ayağına kadar ürünleri de götürdün, ülkeyi ihya ettin ihya... mı, acaba?

    AVM'ler, kime ait hiç merak ettiniz mi? Ben söyleyeyim, yabancı yatırım şirketleri gelip 40-50 yıllığına arsa kiralayıp AVM'leri dikiyorlar. sonra, markalar onlara üşüşüyor. daha sonra markalara dükkanlarını yer yer fahiş fiyatlara kiraya veriyorlar. Nişantaşında açılan avm de kiraları duysanız dudağınız uçuklardı; kapanan, avm mağazası kalmayan ya da çeşitli nedenlerle patlayan yerlere zamanında istenen kiralar falan tam facia. Neyse, ama genelde yabancıya ait yerlerde bok gibi kiraları bir de dövize endeksli olarak değerli sanayici iş adamlarından hortumlayan yabancı yatırımcılardan bahsediyorum. dolayısıyla, o bangır bangır ilan edilen, gurur duyulan, icraat diye sunulan avm'ler pek yerli değiller; içlerindeki zoraki eğitimde duyduğu cümleleri size sarf eden satış danışmanıözmamul değil yani, maalesef. onlar da gönüllü köleler, çok ayrı konu, girmiyorum. ama sonuçta elbiseye verdiğiniz paranın ciddi kısmı avm kirasına gitti arkadaşlar.

    ama yetmedi. şimdi tüccar tabi maliyeti düşürmesi lazım. yukarıda bir yerde markasını satan pazarlama şirketi rolünden bahsetmiştim. benim içinde olduğum şirket üretici rolünden sıyrılamadı tam olarak, ama 300-400 mağazalı operasyonları düşünün, öyle mi sizce? korkunç büyük satın alma departmanları, tamamının derdi bir sonraki yılın koleksiyonunu en ucuza yurt dışından alıp burada iç piyasaya sürmek ve insanlara satmak. yani, üretim maliyetiniz de dolar cinsinden yurt dışına gitti mi, gitti.

    hani zamanla Suriyeliler gibi yurt dışından gelenlere avm'lerde iş verilse maliyetin tamamının uçtuğunu göreceğiz ama, hadi o yurt içinde kalır artık; neticede işini bilen tüccarlara ait büyük perakende firmaları, belki avm kiralarında kur sabitlemesine birkaç vaka sonrasında gitmiş olabilirler, size karlı satışı kapınızın önünde yapmak için kan-ter içerisinde uğraşan, didinen çalışan iş adamları... paraları yurt dışına gömdüler ve gömmeye de devam ediyorlardır kanımca.

    ha suç onların değil belki de; maliyeti uygun ürünleri ülke içerisinde olsa alır onları satarlardı ama nerede üretildiğinin değil kaç para olduğunun önemli olduğu yerde esamesi okunmaz tabii.

    dolayısıyla sevgili arkadaşlar, tekstil perakendesi üzerinden dolar bazında yurt dışına kimbilir ne kadar para üçmakta iken halktan dolar dilenen yöneticilere başkanlık istenen bir noktadayız. halbuki devlet organlarıyla kotalar koyabilir, yabancı firmalardan ziyade kendi firmalarına avm yaptırıp, yurt dışından alımlara bir kota getirebilirdin. üreticinin maliyetini düşürecek bazı tedbirler de koyar azıcık rahatlatırdın. ama perakende sektörünü duyuyorsunuzdur, o kadar büyük bir manyaklıkla avm ve dükkanlar arttı ki arz fazlası arşa değdi. çok şükür artık bağdat caddesinde, istiklal caddesinde bile boş dükkanlar var. gelen markalar vardı, kanımca her zamanki gibi bir bok yapacağını vaat eden gösterişçi narsist kişilikleri en tepelere oturtup onların kendini parlatmasını finanse ettiler ve şimdi ufak ufak çekiliyorlar.

    şimdi bu perakendecilerin yurt dışına mağaza açanları da var ama bizim ülkede üretimi yapılan malı satmadıkça bu durgunluğa çare olur mu bilmem. bunda isim veririm, gururla, lumberjack'i satın alan ziylan gibi hamleler de bize çok alan kazandırırdı kanımca, sonuçta ülkemizden kaynak alan bir sermaye yabancı bir markayı satın alarak o markanın etki alanından ülkeye para girişini sağlıyor. ama geri kalanları, onlarda niye bu hamleleri göremiyoruz, varsa yoksa mağaza yeri alıp çin'de üretilen malları dünyanın farklı yerlerine satmak...
    allahaşkına şu iş yapan insanı düşünme samimiyetsizliğine bir son verilsin. dediğim gibi hakikaten düşünülse kotalar konur, sınırlamalar getirilir. tabloyu da çizdim, özetleyip toparlayayım:

    avm'lerin sahipleri yabancı, kiralarını firmalardan dolar bazında alıyorlar, kiracısı firmalar da çin malı satıyor, o malları da dolar bazında alıyorlar. siz oralardan mal aldıkça da paralar döviz olarak yurtdışına gidiyor, çok bilenler sıkıyorsa bu çıkışa engel olsun ya da zorlaştırsın bakalım!!

    bunun tarım ürünleri ve al-sat tan para kazanan versiyonlarını da birikimim, daha ziyade kalbim elverirse yazarım ama sonuçta;

    2017 ekonomik krizini yaşarsak, milyonlarca 2016 ekonomik kerizi sayesinde olacak.
    13 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük