Nicedir karakterimizde yer etmişti bu buruk hissiyat, bu mağrur duruş.Fakat bugüne kadar bu duygularımızın ağırlığını taşıyabilecek sözleri bulamamıştık;
Yalnız ve güzel ülkem...
üstüste yediği hak etmediği tokatlara rağmen ağlamayan çocuk...
milyonlar...
beni bu sözler kadar etkileyen başka bir şey de geldi aklıma; kurtuluş savaşından bir görüntü...
Sarı yüksek otlarla dolu engin ovalar, geride tepeler, iç anadoluda bilinmeyen bir yerde rüzgarlı bir hava.
Sırtında zorlukla taşıdığı o kocaman top mermisiyle dengeyi zor sağlıyordu siyah siluet, kadın.
Yürüyordu, yükünün ağırlığından ve rüzgardan dolayı yalpalıyordu, sonra bir adım daha..
Upuzun ve incecikti, ve aslında çelimsizdi muhtemelen. başının örtüsünden ve görüntünün eskiliğinden yaşı pek belli olmuyordu ama siluetinden anlaşıldığı üzere gençti...
Uzaktan patlayan top sesleri ve rüzgarın uğultusu haricinde hiç bir seda yoktu.
öylece izledim genç kadını, tüylerim diken diken olmuştu.
yaşadıkları ardında, daha çok oldukları kesin olan yaşayamadıkları önünde...Bu düşünceler sırtında taşıdığından daha mı hafifti?
Sonra saatinin geldiğini anlamışçasına sessizce duraksadı kadın.
her yana bir anda yayılmış toz ve duman silsilesinin arasından elinden fırlayan top mermisini ve ince uzun siluetin yere yıkılışını zorlukla seçebildim.
uzun sarı otların arasında cesedini göremedim.
varlığımın binlerce sağlayıcısından biriydi.
Böyle bir şey var bu sözlerde de.
O kadının ağzından duyuyorum artık yalnız ve güzel ülkemi...