"Artık hapishanelere gerek kalmadı. Öylesine bir hayat tarzını bize benimsetti ki modern toplum son 50 yıldır... Denetimi artık sistem kendisi yapmıyor. Bize öğrettiği yaşama üslubunun içerisinde, denetimi kendimiz yapıyoruz. Eskimeyen ayakkabımızı ikinci sene giymek istemiyoruz. Üç yıllık buzdolabını değiştirmek istiyoruz. Konu-komşudan uzaklaşıyoruz. Çünkü onları kıskanıyoruz. Neden? Çünkü benim dolabım çalışırken, komşu üç yıllık dolabını ya da arabasını değiştirmiş. Hayat, acımasız bir şekilde, insanların birbirini yargıladığı bir yarışma halinde geçiyor. Parayla satın alınabilen statü simgeleri; iyi ev, iyi ayakkabı, yeni araba... Sistemi eleştiren bir iktisat hocası bile televizyona çıktığı zaman pahalı bir kravat takmak zorunda. Sistem, nereye kaçarsanız kaçın, kendisini yeniden üretmek için bizi ücretsiz iş gücü olarak kullanıyor. Müzik, ortalama beğeniye indi. Operalardan operetler çıktı. Onları revüler izledi. Sonuçta öyle bir yere gelindi ki, artık sahnede 40 tane kızın bacağı birden havaya kalkıyor. Öyle bir dünyada oraya giden adam ne görüyor da mutlu oluyor? Oraya gidebilmiş olduğunu görüyor, göstermek istediklerine de kendisini gösteriyor. Eğer yukarılara çıkmak istiyorsan, o kahrı çekeceksin... insanlar yarışmayı seviyor. Başka türlü bir toplum inşa edildi. Peki insanların yarışacağı başka alanlar yok mu? Ayakkabı eskimemiş, evde de 15 tane var. Peki neden yenisini alıyoruz? O zaman ne oluyor, 40 yaşında ülser, 50 yaşında kanser! Ama ayakkabılar burada kalıyor. Bir de kim kalıyor biliyor musunuz; sistem. Sistem, yeni ülserler, yeni kanserler yaratmak üzere yeni malzemeler buluyor. Günümüzün tapınakları artık televizyonlar ve alış-veriş merkezleri. Buralarda dini bir ritüel gerçekleşiyor aslında. Başarılı bir insan olduğunu ancak buralarda hissedebiliyorsun. Sevsen de böyle, sevmesen de böyle... Don alacaksın, fistan alacaksın ama 40 tane dükkan geziyorsun. irrasyonel, gerçek dışı bir hayat bu.** Rasyonel olan bir şey var; insanları çok iyi kullanan, hem de ücretsiz bir emek olarak kullanan modern toplum. Sistem kendini yeniden üretiyor ve bu da para yoluyla oluyor. Çünkü para etmeyen bir şey, değer taşımıyor. Tarihi bilmeyen, sosyoloji bilmeyen iktisatçı bir boka yaramaz... Oturun biraz okuyun yahu! Sofokles'i, Cervantes'i, Shakespeare'i okuyun. Sait Faik'i okuyun. Çünkü bunlar da her yerde satılıyor."