En son kimi içten bir şekilde dinledik mesela? Kendimizi ve egomuzu kenara bırakıp, birini anlamaya çalıştık. Hangimiz?
Hiç karşılıksız değer vermeyi öğrenebilecek kadar alçak gönüllü olduk mu acaba? Hep demedik mi, öğretmediler mi bize, 'sana değer vermeyene' diye başlayan cümleler.
Düşün, Goethe, genç werther'in acılarını yaşanmış bir hikayeyi kurgulayarak yazmış. Demiyor musun, ulan 1800lerde aşk ne başkaymış diye.
Yalnızız; çünkü tüketmeyi bilen insanlarız. Hemen, hiç beklemeden her şey olup, bitiversin diye kıvranıyoruz. Ne kadar fazla insanla birlikte olmuşsa kişi, ona saygı duyuyor; onu kutsuyor ve onun gibi olmaya çalışıyoruz.
Neticede ise kimsenin birbirine güvenmediği, aşkın bir kelime olarak hayatımızda yer ettiği bir dünyada var oluyoruz.