lisedeki çok sevgili din hocamın akıl yorduğu konudur. lise üçten itibaren kendisiyle samimi idik gördüğümüz yerde gayet de güzel sohbet eder makara yapardık. o zamanlar daha enerjiktim gayet faaldim eksik kalmazdım hiçbir şeyden. neyse efenim on ikinci sınıfa geçtim benim olaylar üst üste geldi, e bir de sınav var falan derken hiç uğraşmak istemediğimden kısacık kestirdim saçları. (saçlarımı kestirdim çünkülü bir edebiyat yapamadım affola) iyice saldığımdan okulun serbest kıyafete atılan bir adım olarak gördüğü uzun kollu tüpçü mavisi sivitini bir de gri okul pantolonunu geçirip giderdim okula. ne kalem çekmek ne parlatıcı... cırt pırt hiçbir şey yok. şekli bozuluyor diye zorda kalmadıkça taramam öyle saçlarımı, gözlerimin altı zaten mosmor. neyse bu vaziyette okula gittiğim bir gün yine hocanın yanına gitme niyetindeyken bu sefer o çağırdı benden önce davranıp. diyalogu yazıyorum:
ben: günaydın hocam nasılsın?
hoca: iyiyim seni sormalı.
ben: idare ediyorum hocam sağ ol.
hoca: sana soracağım soramıyorum hazır yalnızken sorayım sen geçen sene böyle değildin şimdi saç baş dağınık bir bakmıyorsun kendine hayırdır solcu mu oldun kıs kıs (gülüyor ama gözler meraklı) ...
velhasıl kelam, bu başlığı açan yalnız değildir. maalesef ki okumuş insan da olsa vardır böyle düşünen. düşüncelerini belli edecek bir cümle dahi kurmasan bile insanlar parçadan bütüne oynamayı seviyor.