haziran ortasında bile soğuk bir evde, belki de kanımızda dolaşanlar yüzünden üşüyorduk, tanımadığımız insanlar duvardaki çerçevelerden gözlerini devirip çıplak ve çiğ biriktirmiş bir sarmaşık gibi üzerine serildiğimiz antika mobilyalara bakıyordu. fonda sayın cohen çalıyordu. terliydik, aşıktık, mutluyduk.
kızıldı akşam, kayalıkların arkasında, yeni kazılmış bisiklet yolunun tepeciklerine tünemiş denize bakarken yarım incir çekirdeği kovuğunda bir kavga ediyorduk. kafalarımızda sayın cohen çalıyordu. hararetliydik, aşıktık, umutluyduk.
biri sadece iki kişilik beş masadan ibaret loş bir barda, başım önüme düşmüş, kelimeler önce aklımda sonra dilimde birbirine karışırken mikrofon sehpasına dayanmıştım. fon bizdik, sayın cohen'den çalıyorduk. sarhoştuk, aşıktık, şaşkındık.
tüm kutuları açıp, tüm kitapları yerleştirdikten sonra biraz öpüşmeye karar vermiş, şarabı tütünü hazır ettikten sonra teyze yadigarı pikapa teyze yadigarı bir plak koymuştuk. fonda sayın cohen çalıyordu. yorgunduk, aşıktık, araftaydık.
kurtuluş'ta bir meyhanenin muşamba kaplı masasındaydım, rakı içiyordum, meze bitmişti, sigaraya yeniden başlamıştım. radyoda, evet evet fonda, sayın cohen'den bahsediliyordu. karışıktım, aşıktım, umursamıyordum.
bir şehirlerarası otobüste, uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordum. fonda sayın cohen çalıyordu. arnavutköy'de ortaköy'e mutlu bir haberle sırıta sırıta koşuyordum, fonda sayın cohen çalıyordu. acelem vardı, vaktim çoktu, derdim yoktu, kalbim boştu fonda sayın cohen çalıyordu.
içime mutluluk doluyor, ciğerime kasvet çöküyor, burnuma bir boya kokusu geliyor, genzimi kışlık bir is yakıyor, bahar rüzgarı hatıra taşıyor, yaz güneşi gözümü alıyordu, değişmiştim, aşıktım, büyümüştüm fonda sayın cohen çalıyordu.
şimdi yine fonda sayın cohen çalıyor. demek ki göçüp gitse bile benim masamı terk etmemiş, kurallarını otuzumdan sonra öğrendiğim bu oyundan henüz çıkmamış.* biraz da yeni yerini güzelleştirsin, benden ruhuna teşekkürler.