Hay bin yakzan'ın müellifi ibn-i sina'nın * aktardığı, huneyn bin ishak'ın yunanca'dan arapça'ya tercüme ettiği, alegorik, felsefi bir öyküsü vardır: salaman ve absal.
Mezkur öyküde aklı temsil eden, bilime tutku derecesinde bağlı olan kral hermanus keşfedilen yasaları sonraki nesillere aktarabilmek için bu piramitleri inşa ettirir. Bu öyle bir tutkudur ki hermanus'un gözü akıldan başka bir şey görmez ve kadınlar ile hiç ilgilenmez. Hatta büyük maceralar yaşadıktan sonra tahta geçecek olan oğlu salaman bile bir nevi yapay bir rahimde dünya'ya gelir. Salaman da daha sonra babası gibi kendini akıl dışındaki şeylerden soyutlayan bir kişiliğe bürünür.
Hikaye, anlatıldığına göre, piramitlerin bir yerine gizlenmiş altın levhalar ile kayıt altına alınmış ve daha sonra platon bu levhaları mısır seyahati sırasında keşfetmiştir. Fakat devrin kralları bu levhaları almaya izin vermediğinden, platon öğrencisi aristo'ya bunu almasını öğütlemiş ve aristo ise iskender'in mısır'ı fethetmesinin ardından platon'un gösterdiği gizli yollarla levhaları keşfedip bu hikayeyi aktarabilmiştir. Levhaların sonunda salaman'ın ağzından şu satırlar yazılıdır:
"Bilgiyi ve krallığı yetkin ve tam olan yücelerden iste. Eksikliler yalnız eksiklikler verebilir."
Esasında bu hikayenin(salaman ve absal), aktaranın(aristo), tercüme edenin(huneyn bin ishak), tercüme edileni duyuranın da(ibn-i sina) ortak bir yönü vardır o da "akılcı" olmalarıdır. Zaten bunlar toptan aristocu veya daha kulağa hoş geldiğini düşündüğüm -bazı farklar olsa da genel itibari ile aynı olan- tabir ile "meşşaî" filozoflarıdır. Hikayede iklikalos diye öğütleyici, tavsiye verici bir karakter daha vardır. Platon'un hikaye'nin dışında kalması da zannımca bu filozofların düşüncelerinin veya bu aristocu yaklaşımın yansımasıdır.
Hikaye piramitleri anlatan eski kaynaklar ile bir uyum içerisindedir. Kral, oğlu, bilim, akıl, tutku, tufan... piramitlerin mantığını tanımlayan bir çok şey hikayede mevcuttur.
Bilimsel yasaları kaydetme işinin nasıl olduğuna dair bazı kitaplarda ipuçları vardır. Bu ehramı(özellikle keops) anlatan eski kaynaklarda piramidin duvarlarında 10000 sayfayı dolduracak nitelikte yazılar olduğundan bahsediliyor. Maalesef bu yazılardan günümüzde bir eser kalmamış. Piramidin taşları üzerine doldurulan ve düz bir görüntü oluşmasına sebep olan kireçtaşı sıvası da çoktan kayıpları karışmış vaziyette.
Harun Reşid'in oğlu halife el-memun döneminin merakıyla bağdaşan bir şekilde -gerçi kitaplarda bu piramitlerin içinde olduğu söylenen hazineyi bulmak için yapılmış bir girişim olarak zikredilse de, bunu döneminin gelişmelerine dayanarak inanmıyorum- piramitlere girmeye çalışmış ve uzun uğraşlar sonucu bir gedik açıp piramidin bugün bildiğimiz 2 odasını ve bazı yollarını keşfetmiştir. Ama gelin görün ki bu piramitlere dair o dönemde matematiksel hesaplamalar yok denecek kadar azdır. Neredeyse bir şey yapılmamıştır. Yani hem duvarlarında binlerce sayfa tutan yazıları olan bir piramit karşınızda olacak hem de keşfetme dürtünüz sessiz kalacak! Burası ya bir çelişkidir ya da henüz çözülememiş bir muammadır. ingilizler ve fransızlar zaman içinde piramitleri teknik boyutuyla epey incelemişler fakat yine büyük bir yekûn oluşturacak sorular cevapsız kalmıştır.
Kral odasında yalnızca kendi halinde duran bir "lahit"in olmasını da, yalnızca bir takım ritüelleri kralın yerine getirmesi için konulduğunu düşünmek de bence yanlış bir yaklaşım. Yani bu odanın boş olmasının da hikaye ile ilgili bir alegorik bağı olduğunu düşünüyorum. Piramitler anlamın kendisi olduğu gibi oda ve kenarı kırık lahit de bu anlamın, "haram"ın, "ehram"ın kendisi olabilir.