bir film yapıtı olarak pulp fiction dan bahsedecek olursak, quantin tarantino nun çok boş ya da dolu sohbetlere sebebiyet veren bu filmi bana göre oldukça ilgi çekici ve içindeki diyaloglar olsun, kamera açıları olsun, oyunculuklar olsun ve elbette filmdeki müzikler olsun her şey üzerine konuşmak gerekir.
ilk olarak filmin konusundan bahsedecek olursak her ne kadar boş görünse de bunun sebebi bence film akışının karışık olmasıdır. filmi sonuna kadar ilk izlediğinizde çok az şey anlamanız gayet normal. ancak ikinci kez dikkatlice izlediğinizde taşlar tek tek oturmaya başlar. filmin ana konusu kim olursak olalım yaşadıklarımız yaptığımız tercihlere ve biraz da şansa bağlıdır, hayatımız buna göre şekillenir ve çevremizdeki insanlar yaptığımız tercihlere göre tepki verirler. buna örnek verecek olursak butch karakterinin kendisi için çok önemli olan dedesinden babasına ve ondan da kendisine kalan saatini sağa salim aldıktan sonra sevgilisine dönüş yolunda mafya babası marsellus a elinde öteberi ile rastlaması(bu da bana garip gelmiştir, bir mafya babası neden kendi bir kafeye gidip kahve alma ihtiyacı duyar bilmem hele de yanında tek bir adamı olmadan) ve bir takım hareketli sahnenin ardından gay olan dükkan sahibinin ve polis memurunun ellerine düşmeleri ve kurtuluş şekilleri yeterli olacaktır. yeterli olmazsa eğer filmin son sahnesinde iki tetikçi karakter olan jules winnfield ve Vincent vega biraderlerinin yaptıkları tercihler sonucunda birinin hayatına devam ediyor, diğerinin ise öldüğünü idrak etmiş olmamız da örnek verilebilir.
ana konun yanında birden çok var olan alt anlatılardan bir tanesine dikkat çekmek istiyorum bir de. örneğin Vincent ve mia nın gittikleri restoran sahnesinde yemek yedikleri sıradaki diyaloglarına bir göz atalım.
mia: nasıl buldun?
Vincent: bana sorarsan canlı mumya sergisi gibi bir yer.
...
Vincent: Marilyn Monroe masasının daha iyi olduğu kesin.
mia: hangisi? iki tane var.
Vincent: hayır iki tane değil. Marilyn Monroe o. bu mary van doren. jim westfield(bu isimden emin değilim) göremedim. bugün izinli herhalde.
mia: çok zekisin.
şimdi bu sahnenin geçtiği restoranda tüm çalışanlar insanların hayranlık duyduğu ünlüler, çizgi roman kahramanlarıyla dolu. bence burada senarist ve aynı zamanda yönetmen olan abimiz ünlülerin bu hayattaki yerlerine bir gönderme yapmış gibi. şimdi ünlüleri bir düşünelim. onlar bizlerden çok daha zengin ve tanınan kişilerdir. hayatları bizler gibi sıradan değildir- mi acaba? aslında onları bizler böyle düşünüyoruz hayal ediyoruz. onlarda tıpkı restorandaki garsonlardan farklı değiller. tamam bir takım yetenekleri olabilir amma ve lakin bizlerin isteği şarkıları söylemedikçe, bizlerin sevdiği filmleri yapmadıkça bir hiçler. yani onlar sadece bize hizmet ediyorlar. tıpkı "ne vereyim abime" diye yanımıza sokulan değerli kardeşlerimiz gibi(burada herhangi bir aşağılama yok garson kardeşlerimize karşı. bende pek çok garsonluk faaliyetinde bulunmuş bir bireyim).
son olarak filmdeki müziklerin yerleştirilmesinden bahsetmek istiyorum. dikkat ederseniz tüm müziklerin duyulduğu yerlerde radyo çalıyor, apartman boşluklarında dairelerden geliyor ve ya bar gibi işletmelerin kendi müzikleri duyuluyor. burada da yine hem senarist hem de yönetmen olan abimiz filmin yine hayatın içindenmiş gibi göstermeye çalışmış, tıpkı filmdeki diyaloglar gibi.
yukarda bahsettiklerim ve daha nice bir çok şey var bence filmde hatta sayfalar dolusu özel bir dosya oluşturulabilir bu film hakkında. belki bizdeki pek çok yönetmen ve senaristler bir şeyler öğrenebilsin diye.