Gece; karanlık ve sessiz, tam da olması gerektiği gibi. Saatlerce karanlığı izleyen gözlerim ve kalp atışlarımı hisseden bedenim ilginç bir ahenk içerisinde karanlığa teslim oldu. Zihnim geçmişimden gelen yansımaların taarruzu altında teslim bayrağını çekmeye hazırlanıyor. ihtiyacım olan tek şey tek bir adım. Tek bir adım. Ardından özgürlüğü tadacağım. Ya da kendimi öyle avutuyorum.
Bir şeylerden kaçıyorum belki. Belki de hayatımda ilk defa kaçmıyorum bir şeylerden. “Hayatım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti” derler ya; bilemiyorum, başta da dediğim gibi “Gece: karanlık ve sessiz, tam da olması gerektiği gibi”.
Aslıda bu gün uyandığımda çok farklı bir bitişi olacağını düşünmüştüm gecenin. Daha sıcak, daha aydınlık, daha kalabalık. Belki biraz içecektim bile. Küçük bir kaçamak, bağırışlar ve bolca yemek. Ama şu an tek izleyicisi boğaz olan bir komedinin hüzünlü sonunu oynuyorum. Ve tek seyircimden gelen ölüm sessizliğini düşünürsek; sanırım pekte beceremiyorum.
Ölüm sessizliği. Neden böyle bir söz var hiç anlayamadım. Belki de ölümü ses getiremeyenler için söylenen bir sözdür sadece.
Üşümeye başladım sanırım. Ya da zihnim bir şeylerin farkına vardı ve savunmaya geçti. iyi bi forvet olmasam da; çok fazla gol atmışlığım olmasa da sanırım bu sefer ıskalaması imkansız bir hedefe nişan alıyorum.
Neyse lafı fazla uzattık. Genelde insanlar pişmanlıklarından bahseder son anlarında ya da ortalığın amına koyacak bir son söz falan. Ama bence son sözler; son anına kadar anlamlı bir şeyler söyleyemeyenler içindir.