yıldıray oğur

entry69 galeri video1
    4.
  1. genç siviller'in düzenlediği "biraz da biz kürtleşelim" programı kapsamında son olarak diyarbakır'dan hasankeyf'e giderken henüz azıcık bir kürt olduğu halde başına gelenleri yazdığı yazıyla bir türk'ün kaleminden kürtlerin halini anlatmış yazar.

    AZICIK KÜRDÜN BAŞINA GELENLER

    "Biz Türkler Kürtlerle ilgili ne biliyoruz? Tanıdığımız bütün Kürtler Türkçe konuşuyor. Biz Kürtçe 'merhaba' demeyi becerebilir miyiz?
    Kürtler; Saadettin Kaynak şarkılarını okuyabilir, Neşet Ertaş türkülerine eşlik edebilir. Ya biz! Bir tane bile olsa Kürtçe şarkı biliyor muyuz?

    Bütün Kürtler, Türklerin Orta Asya'dan gelip Malazgirt Ovasından Anadolu'ya girdiğini bilir. Peki, Kürtler nereden geldi, dağda Kart-kurt sesi çıkaran dağ Türkleri olduğunu biliyorduk, 20 yıl önce öyle olmadıkları ilan edildi. Yoksa hep burada mıydılar?

    iştahla yediğimiz yemeklerin kaçı Kürt yemeği dersiniz?

    Biz; yanı başımızda yaşayan, komşumuz, arkadaşımız, hani "o kız alıp kız verdiğimiz" Kürtlerle ilgili ne kadar da az şey biliyoruz. Almanlarla, Japonlarla, Fransızlarla ilgili bildiğimizden bile daha az, farkında mısınız?

    Hâsıl-ı kelam, Kürtler bugüne kadar epey Türkleşti. Sıra bizde.

    Biraz da biz Kürtleşelim. Hem de cebren ve hileyle değil, gönüllü olarak, isteyerek."

    işte bu çağrıyla birkaç aydır bir grup Türk bir araya geldik, hızlandırılmış Kürtçe derslerinden, Kürt müziğine, Kürt edebiyatından, Kürt tarihine kadar çeşitli dersler aldık. işte bu gönüllü asimilasyonun sonunda kendimizi geçen hafta sonu Diyarbakır'da bulduk. Son üç günü Diyarbakır, Mardin, Midyat, Hasankeyf arasında geçirdik. Pazar akşamı da Diyarbakır'da Dengbej Evinde mezuniyet töreni yaptık. Meziyetlerimizi sergiledik. Azıcık Kürtleşmiştir belgelerimizi hakettik.

    Mesela ben artık azıcık Kürtçemle o gece mezuniyet törenine gelenlere şunu söyleyebildim.

    Navê min Yıldıray e. Ez ji Rize me. Yani Kurdê behr diti.

    Le ez pir kêm bume Kurd li ber vi ezê tırki baxêvim.

    Yanlış da olabilir ne de olsa azıcık Kürdüm ben.

    Merak edenlere hemen söyleyeyim, Kürt olmanın Türk olmaktan pek farkı yok ilk başta. Ama acısı daha sonra çıkıyor.

    Azıcık da olsa Kürt olmanın bile bu topraklarda bir bedeli varmış.

    işte o diplomayı aldıktan sonraki gün o bedelin azıcık olanı da bizim nasibimize düştü hemen.

    Yirmi kişilik bir minibüsle Hasankeyf'e gitmekteydik. Tamamen turistik amaçlı bir geziydi bu. Şarkı türkü söyleyip yolda gördüğümüz koyun, keçi türünden her canlıyla fotoğraflar çektirmekte, 'şimdi biz oryantalist olduk mu olmadık mı'türünden tartışmalar yapmaktaydık. Batmanlı şoförümüzün Orhan Gencebay seçkisi eşliğinde böylece yol alırken birden minibüs yavaşladı.

    O anda bir tankın üzerinde ağır silahıyla bekleyen bir askerle yüzleştim minibüsün camından. Yol çevirmesi olmuştu. Hani artık bundan bir kaç yıl kadar önce bölgede iki şehir arasında seyahat etmeyi imkânsızlaştıran, son yıllarda azaldığı söylenen yol çevirmelerinden biri de bize denk gelmişti.

    Ağır silahlı zırhlı bir cipin üstünde, her an üzerinize ateş açacak gibi elindeki otomatik silahla duran bir asker vardı. Karşı tarafta ise renkli yazlık kıyafetler içindeki kadınlı erkekli, fotoğraf makineli bir turist kalabalığı.

    Önce birkaç subay vardı, karşı tarafta da başka bir tank bekliyordu.

    Bir turistik bölge yolu üzeri için ağır ve ürkütücü bir çevirmeydi bu. Yoldan Sıla dizisinin çekildiği evi görme aşkıyla oralara kadar gelmiş orta sınıf beyaz Türk kadınlarını taşıyan otobüsler geçiyordu. Biz indiğimizde araçları durdurulmuş çapkınlığa gidiyormuş havasındaki şen şakrak Kürt gençlerin üzeri aranıyordu. Onlar tam Kürt oldukları için onları nasibine daha uzun beklemek düşmüştü.

    Bizim araca yaklaşan subay önce erkekler aşağıya dedi. Kızların da kimlikleri toplandı.

    Hayatımda ilk kez karşı karşıya geldiğim, elinde sigarası, canı fena halde sıkılmış bir subay bizimle hemen senli benli konuşmaya başladı. "Tanışıyor muyuz" diye sorup başımı belaya sokmamak için bayağı bir kendimle didiştim. Üzerimizi aramalarını emretti askerlere. Bayağı filmlerdeki gibi kollarımızı havaya kaldırdık, aradılar. Sonra kimliklerimizi güvenlik soruşturması için (GBT) araca götürdüler.

    Bu arada "Affedersiniz arkadaşlar, bu rutin bir güvenlik aramasıdır" gibi sıradanından bir açıklama bekledik. Gerek duymadılar. "Acelemiz var, hemen Hasankeyf'i gezip Diyarbakır'a dönmemiz gerek" dedi rehberimiz alçak bir ses tonuyla. "Fazla soru sormayın, size gıcık olursak işiniz bitmez" manasına gelen bir diyalog geçti aralarında. Zaten "Dediğimizi yapmaz, soru sorar, herhangi bir şey derseniz sizin için pek hoş olmaz" havası asılı durmaktaydı. Sonra durumun nezaketini tam olarak anlayamayan gruptan bir arkadaş, etraftaki güzel tarlaların resmini çekmeye başladı. Hemen bir asker fotoğraf çeken arkadaşın yanına geldi, "Komutanım seni çağrıyor" dedi. Komutan resimlere baktı, herhalde ışığını, perspektifini yanlış bulduğu için bazı resimleri sildirtti.

    işte dakika bir gol bir hükmünde azıcık Kürdün başına gelenler bunlar. Siz hesap edin hepten Kürt olanlar neler yaşadılar ve yaşıyorlar? Azıcık düşünün. Azıcık empati kurup, azıcık onları anlamak için.

    http://www.gencsiviller.net/artikel.php?artikel_id=7
    4 ...