bir gaz lambasının -ki şavık derdik biz ona- kör ışığında okuma yazmayı sökmeye çalışmak. karanlık gecelerde elektrikle aydınlanan evleri hayal etmek, daha doğrusu bir türlü hayal edememek. evlerinde elektrik olan, evlerinde televizyon olan arkadaşlara imrenmek. her sabah, bir ilkokul bahçesinde, kumruların tünediği selvilerin altında, arkadaşların anlattığı televizyon filmlerini kafanda canlandırmaya çalışmak. sokaklarında tahtadan ya da tenekeden yaptığın oyuncaklarla güya oynadığın, kendini kandırdığın cehennem sıcağı bir kasaba.
sonra biraz büyümek...sonra yatılı okul günleri... uzak, soğuk, beş parasız yaşanılan bir çocukluk. yatılı okulun sararmış duvarlarına, bütün çocukluk hayallerini, bir gölge oyunu gibi emanet ederek büyüdüğün bir çocukluk. çocukluk ha....