O bunalım saatlerinde bir de hikaye/roman yazıyorsanız sizi kolayca yabani ve soğuk birine çevirebilir. Buyrun hatta:
Kendini beşiktaş sahiline vurduğunda olan biten tek şey ne denli aç olduğunu hissetmesiydi. gökyüzü bakır renginde bir güne uyanmış, bu kapalı ve insanı depresif bir ruh haline sokan gök, yüzünü asmıştı. ileride yirmi üç adım mesafede siyah çoraplı bacaklarıyla oldukça iş kadını duran bir kadın, adamın düşündüklerinin ve olan bitenin farkında değildi. tek kadın olsa iyi, adama göre bu koca şehirde onun ve açlığının farkında olan kimse yoktu. ne zaman aç olduğundan bahsetse, yemek yemesini salık veriyorlardı. hayır, hayır, hiç de doğru değildi. adam; yaşamaya açtı. bu sırada siyah çoraplı bacaklarıyla kadın, aniden bir dolmuşa bindi ve uzaklaştı. önemi yoktu, bir başka zaman onu tekrar görebilirdi. yaklaşık altı ay önce yine burada ayrılmışlar, kadın aynı dolmuşa binip, gitmişti. o zaman da aynı umursamaz maskesini takmış, yüzüne yaptığı hafif makyaj onu bir hayli güzelleştirmişti. olan oluyordu, olmuştu. hatırlıyordu adam. ancak üzerinden altı ay geçmiş ve hala bitmemişti. kim bilir? belki bir gün bitecekti. kararlı bir adım atarak iskeleyi arkasına aldı; acıkmıştı. bir simit alacak, bir parçasını şöyle laf olsun diye ağzına atacak; geri kalan acısını martılarla paylaşacaktı.