bugün bir mektup yazdım sana
kelimeler üzerime yıkılırcasına – bir deprem gibi –
soğuğunu hissettim ölümün
halbuki bir umut gibi bekliyordum günbegün
kıyasıya bir kavganın ortasında
bir bedenden başka bir bedene geçerkeb
ya da uçurumun kenarında tanrı’ya isyan ederken
hep sen geliyordun aklıma
sana bugün bir mektup yazdım
adres satırlarına “sokak kadınlarına” diye yazıp postaladığım!
aşk ile başlayıp yarım yamalak,
anlamsız kelime yığıntıları birikmiş,
birkaç biranın da etkisiyle zırvaladığım,
çalakalem bir mektuptu bu!
sarı bir sonbahardı bu mektup.
âşıklar bilir; “ ne zamanki sonbahar düşse kentin çehresine, vakit ayrılıktır.”
halbuki romantizmdir yağmurun altında ıslanmak!
yaprağın düşüşüne inat resmedilir, onca açık sarının ve yeşilin tonları…
yağlı boya bir tablo gibidir sonbahar
ve ayrılığı değil, aşkı temsil etmelidir inadına!
yirmiden sonra saymadığın bir yaştayım şimdi.
bilmediğimden değil
istemediğimden saymadığım.
kahpe bir aşkın uğruna harcadığım ömrümün
gururlu yenilgisiyle yaşıyorum diye devam ettiğim bir mektup.
gözlerimde umudun pırıltısı,
gözlerimde aşkın buğusu
biliyor musun? “ben hala seni seviyorum.”
ne kadar da saçma hâlbuki
siyah çarşafların üzerinde
beyaz insan artıklarının(!) dolaştığı bir yatakta yakalamıştım seni
o haldeyken sana âşık
o haldeyken sana tutkun!
sokaklarda haybeye aşındırırken kaldırım taşlarını
nereden bulduysam bir kâğıt parçası
bir aşk parçası
bir umut parçası
tek bir cümle yıpranmamıştı,
onca ayak eziğine
onca rüzgâr savruğuna
onca yağmur damlasına
“seni seviyorum” diyordu sahibine.
işte o zaman toparladım kendimi
ve bir mektup yazdım sana.
aşk ile başlayıp yarım yamalak,
anlamsız kelime yığıntıları birikmiş,
birkaç biranın da etkisiyle zırvaladığım,
çalakalem bir mektuptu bu!