hoşlanılan kızın yanında bayılmak

entry3 galeri
    1.
  1. bayıldığınızda, dünyayla ilişkinizi kestiğiniz o çaresiz anlarınızda orada bulunmasını en son isteyeceğiniz kızın olaya birinci dereceden şahit olması durumudur.

    üniversitenin son yılları, okulda kan bağışı kampanyası var. bütün gün okulda o cafe senin bu kantin benim piyasa yapan, geceleride sabahlara kadar ps oynayan bünye olarak bir işe yaramak, o sabaha karşı yastığa kafayı koyduğumda huzurlu olmak, * ''bugün insanlık için ne yaptın?'' diye sorarlarsa mal mal bakmamak istedim. bu son derece masumane isteğim o anda yanımda bulunan ve yüzlerinde ufak çaplı şok ifadesini hissettiğim arkadaşlarca kabul gördü. 'yanımda bulunan arkadaşlar' diye tabir ettiğimiz grubu oluşturanlardan birisi futbolda doksan diye tabir edilen noktayla münasebet yaşayan goller kadar güzel, tek kişilik bir orkestraydı. futbol klasik müzik konseriyse, bu arkadaş orkestra şefiydi. aslında arkadaş bile değildi, cağnım sözlüğümüzde çirkin kankanın güzel arkadaşı olarak tasvir edilen biriydi. lanet olasıca çekingenliğim yüzünden kendisiyle olan ilişkimde her zamanki gibi oyunu kendi yarı sahamda kabul ediyor, kontra ataklarla gol arıyor, dar alanda kısa paslaşmalar hissettiğimde çocuklar gibi seviniyordum. ancak çirkin kankanın ''kuş yuvadan uçuyor elini çabuk tut'' diyerek yaptığı mahalle baskısıyla savunmaya ileri çık emri verdiğim günlerdi. belkide bu kan bağışı fikri bilinçaltında cılız gol arayışlarının verdiği daha çok birlikte zaman geçirme düşüncesinin bir ürünü olabilirdi, bilemiyorum.

    olay mahaline yaklaşırken hafiften tırıs atmaya başlayan kızlara ''kan verirken nefesinizi tutun, başka şeyler düşünün, bakmayın'' diyerekten taktik vermeyi es geçmiyordum. halbuki efendi gibi git demi, neyine lan sana öğüt vermek? yıllarını kızılaya adamış yardım gönüllüsü havaları neden? bugün hala cevabını bulamadığım bu sorular eşliğinde kan bağışı yaplıan odaya girdik. ortada dişçi koltuğunu andıran bir koltuk, etrafındada başı dönenler ve dinlenmek isteyenler için düşünüldüğünü düşündüğüm iki sedye var. kızlar efendi efendi kanlarını verdikten sonra kan verilen koltuğun hemen yanındaki sedyelerde beklemeye koyuldu. bu arada bende hala ''bakın korkacak bişey yokmuş'' diyerek kafa ütülemeye devam ediyorum.

    sıra bize geldi, geçtik koltuğa, hemşire hanım prosedür gereği yine yapmamam gerekenleri anlatıyor, bunların en başında gelende bakmamak tabiki. ama kızların beklendiği kadar arıza çıkarmaması bünyede 'orjinal bişeyler yapmalıyım' baskısı yaratıyor. akla gelen ilk dahiyane fikirde kan alınırken bakmak. bir yandanda sanki olacakları önceden sezen hemşirenin pis pis sırıtışları eşliğinde ''oh oh maşallah gürül gürül'' diyerek coşkuyu veriyorum. koltuktan gurula kalkılan anda ise bir şeyler ters gitmeye başlıyor. önce başım deli gibi dönüyor sonra gözler kararıyor, ama hala kasıyorum sedyeye geçmemek için. herşey yolundaymış gibi kapıdan çıkmaya hazırlandığımız anda bende ipler kopuyor, kendimi arif erdem misali yerde buluyorum. tek hatırladığım kızların ''yardım edin'' bağırışları içerisinde kendime gelmem ve hiç bir şey olmamış gibi gitmeye çalışmam. tabiki hemşireler kolumdan tutup ''yeter lan bu kadar artistlik'' diyerek beni sedyeye yatırıyor, ayaklarımıda havaya dikiyor. diri diri mezara gömülmeyi istediğim o anlarda başıma yıkılmak üzere olan odayı kızların kahkahaları şenlendiriyor.

    olan formasına hasan * yazdıran gence oluyor. müjde ar gözüyle baktığı kıza golü hiç bir zaman atamıyor.
    1 ...