mevzuatımızda 2005 tarihli 5471 sayılı aşk kanunu ile temel hukuki çerçevesi çizilen aşk hakkında, yiyişme sürelerine dair yönetmelik ve sevişme kanunu'nda da çeşitli düzenlemeler bulunmaktadır. aşk kanunu'nundaki düzenlemelere bakarsak:
"aşk; aşk sözleşmesine dayanan ve tarafları karşılıklı borç ilişkisine sokan hukuki ve fiili birlikteliktir"(md.1) kanunun 17. maddesi de aşk sözleşmesi'ni şu şekilde tanımlıyor: "aşk sözleşmesi, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı halde en az 6 aylık aşk ilişkisi doğuran sözleşmedir"(md.17). görüldüğü gibi madde hükmünde 6 aylık ortalama süre belirtilmiş ve bundan daha az sürelerdeki ilişkiler hukuken aşk sayılmamıştır. uluslararası sözleşmelerle de desteklenen bu düzenlemedeki boşluğu doldurmak adına "sevmiyorum ama çıkıyoruz be abi" olarak adlandırılan örfi kalıp kullanılmaktadır.
yazılılık şartı aranmayan aşk sözleşmesinin iki tarafı vardır: kadın ve erkek. kadın, aşk sözleşmesi ile bir edimi ifa borcuna girer. bu edim, ilişkinin düzeyine göre değişebilmekle beraber temelde, yiyişme sürelerine ilişkin yönetmelik ile düzenlenmiştir. sözleşmenin erkek tarafı ise karşı tarafın edimini şahsen ifası karşılığında kişilik haklarından vazgeçerek hukuken "köpek olma" olarak adlandırılan duruma girmek zorundadır. ayrıca anayasa madde 48 ile de anayasal güvence altına alınmış olan "erkeğim beni sahiplenmeli" ilkesi de aşk hukukunda, ilişkinin erkek tarafına yüklenen bir diğer borçtur.
aşk sözleşmesi, taraflardan herhangi birinin ölümü üzerine derhal sona erer. gerçi bazı yargıtay içtihadlarında mirasçılara devrolunduğu da görülmüştür.
olağan sona erme yollarından en önemlisi haklı fesihtir. "kadının doğumgününü, ilişki yıldönümünü, ilişki ay dönümünü hatırlamayan ve hediyelerle kutlamayan erkek; karşı tarafa haklı fesih sebebi vermiş olur."(md.46)
bunun dışında da kadın tarafı sözleşmeyi her zaman feshedebilir.
sona eren aşk sözleşmesi karşılığında hukuki terimle "abazan" kalan erkek tarafı, artık kendi kendisine bir borcu ifa etmekle mükelleftir. "erkek, ilgili yönetmelikte(sıvaz yönetmeliği) gösterilen usullerde kendi kendisine bir borçla mükelleftir"(md.31). ayrıca maddenin ikinci fıkrasında bu borç edimi gerçekleştirilmezse hukuken "rüyalanma" olarak adlandırılan, örf ve adet kuralları açısından "kamyonu devirme" kavramının bir yansıması olarak görebileceğimiz mekanizma devreye girecektir.