galatasaray'in, her zaman türkiye'ye ilkleri yaşatması, taraftarının "90 dakika boyunca" durmadan sahaya şişe koltuk bilimum yabancı madde atması, tonlarca suyun boşa harcanması, sanırım guinnes'e girmiştir bu başarı, o kadar dedik "suyunu boşa harcama" diye ama dinletemedik.
galatasaray'ın, "türk futbolu" kavramını avrupa'ya tanıtması, mesela "bu takıma elenirsek türkiye'yi terkederiz" dedikleri bir köy takımına elenmeleri, yabancı takımları havaalanlarında karşılamaları ama uğurlamamaları gibi...
bir sezon avrupa'da hasbelkader bir kupa aldıktan sonra, her yıl avrupa'da şamar oğlanına dönmelerine rağmen 100 yıl boyunca "ama bizim uefa kupamız vaaaar" edebiyatı yapmaları, kabak tadı vermiştir bu da, gs gibi.
galatasaray'ın zorluklara rağmen hak ettiği şekilde şampiyonluğa uzandığı üç kağıdı, türkiye'nin gayrimenkul olarak en zengin kulübü olmalarına rağmen, her yıl ama istisnasız her yıl fakir fukara edebiyatından bıkmamaları, yüzsüzlükte sınır tanımamaları, 2001 yılında mesut babalarının gayretleriyle fak-fuk-fon'dan yardım aldıklarının ortaya çıkması.
adnan polat gibi çirkef mi çirfef bir başkana sahip olması yeterli sebeptir.
şaibe denince akla gelen ilk isim olması.
8-0'lar, malatya'ya giden doğanlar, 16 dakika uzatmalar, haluk amcalar, mesut babalar, pembe fularlılar, fatih altaylılar, say say bitmiyor anasını satayım, buram buram damlıyor.
bizim bildiğimiz ama elin avrupalısının bilmediği, hatırlamadığı, fi tarihinde aldıkları bir kupa sebebyiyle kendilerini hala avrupa'nın kralı sanıyorlar, her sene gelen vuruyor giden vuruyor ama bana mısın demiyorlar, zavallılar, neyse ne derlerse he deyin geçin, siz kralsınız diyin, üzmeyin garipleri.