istanbul'un göbeğinde küçük fakir denilebilecek bir semtte büyüdüm.. küçükken bizim için bisiklet çok lükstü. ama ne hikmetse hala anlamam bisiklete binmeyi bimeyen arkadaşımız neredeyse yoktu.. bizim bilyayılarımız da vardı. tahta arabalarımız. ilk akülü arabayı gördüğümde zengin muhitlerinin birinde aklım dibime kaçmıştı.. Birgün bir arkadaşımızla gezerken yine o semtlerin birinde apartmanın içinde 5-6 tane bisiklet gördük ve bir anlık kararla kendimizi bisikletlerin yanında bulduk.. O birine bindi, ben birine... ama nasıl deli gibi koptuk apartmanın içinden.. Hala bugün gibi hatırlarım o semtten bisikletlerle çıkışımızı... korku, mutluluk, heyecan, suçluluk, başarmak... uçmak... yok böyle birşey. o bisikletler bizim mahallenin çocuklarının bisikleti oldu. kim ne zaman isterse bindi. 10 kişiye 1 bisiklet düşüyordu ama artık bisikletimiz vardı... * ne oldu hatırlamıyorum o bisikletlere.. Bugün 34 yaşındayım başka bir semte taşındım ve evliyim. O benim büyüdüğüm semtte o eski fakirlik yok artık. kentsel dönüşümle o fakir mahallerdeki evlerin yerini deniz manzaralı m2 si bilmem kaç bin dolarlık evler aldı. Ve maalesef bizim gibi hırsızların giremeyeceği yüksek duvarlarla çevrili.. Bugün, o küçükken zannetiğim zengin muhitlerin birinde oturuyorum 4 yaşında oğlum var.. ve geçen sene oğlumun scooter'ı garajdan çalındı * herşey olması gerektiği gibi. bizim görmediğimiz bir düzen var.